Translate

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Biz Gençkene :)

Okul çaylarımız olurdu, hafta sonu özellikle cumartesi günü gündüz 13.00 den 19.00 a kadar sürerdi. Sosyalleşmenin en iyi yolu idi o zamanlar :) Alkolsüz meyve suyu kokteylleri olurdu. Doğum günü o güne denk gelenler için pasta kesilirdi. Yeni aşklar başlar, eskileri biterdi. Kızlar sevgilileri için kavga bile ederdi. Ben bayılırdım izlemeye :)
Bizim öyle sevgili durumlarımız olamazdı çünkü abimin arkadaşlarının koruması eşliğinde olurduk genelde. Dansı bile onlarla etmek durumunda kalırdık. Biri bize baksın fazlaca haa! sıkardı biraz..hemen yaka paça atılırdı dışarı. Bir rahat yoktu anlayacağınız :) Gittiğimiz gibi geri gelirdik. bize yakınlaşmaya çalışanların hayalleri ile avunurduk işte:) Yalnız o zinciri bir kere kırmışlığım oldu. Valla abilerimin gözünün içine baka baka beni kesip duran bir çocuğu dansa kaldırdım..ben yaptım hemde, o zamanlar absürt olurdu bir kızın erkeği dansa kaldırması. Çocukceğiz korkusundan aramızdan bir tır geçecek şekilde dans etti benimle. Abiler de zararsız olduğuna kanaat getirince bıraktılar zaten beni kendi halime. O çocuk şimdi koca bir adam oldu, evlendi çocukları oldu, hala da sokakta karşılaştığımızda selam veriririz birbirimize :)

Birde odamızda bir sürü tanınmış sanatçıların posterleri vardı. Sabah uyandığımızda hepsini öperdik...gerçeğini öpemediğimiz için ancak kuşe kağııttan adamlara aşık olurduk biz :) Onları öpmek serbestti. Bir de ne hikmetse illa ruj sürünüp öperdik..neden ki acaba ? Posterlerimizin yanakları dudakları renkli ruj izleri ile dolu olurdu. Benim favori posterim Beşiktaşlı Büyük Metin'di ama. Bir de Romario hastasıydım. Onun yüzünden TRT 3 de yayınlanan hafta sonu İspanya Ligi maçlarını hiç kaçırmadım ya ben. Ama sorsanız ofsayt nedir hala bilmem, üstelik bunu anlatan çok iyi de bir arkadaşım vardı ama yine bok çakamadım ya ben...bir gol, birde corner atışı bilirim gerisinden bana ne, haa taç atışını unutmayalım birde penaltıyı :)) Sorsanız hasta Beşiktaşlıyım, Süleyman Seba hala bana göre o kulübün yegane başkanı. Şimdi kim var vallahi en ufak fikrim yok.

Hafta sonları 4-5 kişi bir evde toplanırdık biraz daha eriştikten sonra yani, 20 li yaşlarımızın başında. Bir arkadaşımız çok güzel kısır yapardı, köpek öldüren ve kola eşliğinde o zamanın hit parçaları dinlenir ve eğlenilirdi kendi aramızda.

Kışın deli kar yağdığı zamanlarda kafayı nereden sıyırdıysak artık kendimizi yardıra kırdıra o kar buzun üstünde uzun yürüyüşlere de çıkardık. Biri düşse kopardık gülmekten onu kaldıralım derken öteki düşerdi. Kendimizi toparlayan kadar her yanımız ıslanırdı ama biz yine devam ederdik yürümeye. En son durak taksim meydanı olurdu ve mutlaka o anıtın kenarlarında ki çimen kaplı bölgelere kimseler girmediği için biz aklı evveller oraya serilip gökyüzünü izler kahkahalarla gülerdik 4-5 kişi..Millet de bize gülerdi ama ne gam. Bizim yaptığımızı yapan yoktu ama özenen çok olurdu. O ayak değmemiş karlara kendi bedenlerimizin izlerini bırakır tekrar eve doğru zorlu bir dönüşe geçerdik...eve döndümüzde sıcacık sobanın karşısında uyuşmuş, patilerimiz ellerimiz sızıldardı ama şikayet etmezdik ki....güzel günlerdi çünkü, o devir muhteşemdik...siz değilmiydiniz ki sanki ? Sezen Aksu' nun öyle bir şarkısı var çok güzeldir. Bizim ev içi kadını çok sever hatta.

Velhasıl hepimizin güzel anıları var o dönemlere ait. daha çok şey var aklımda ama şimdi kim toparlayıp yazacak..arada bir yazarım yine. Paylaşmak isteyen olursa yazsın yayınlarım vallahi nolcek elimemi yapışır :)
Haydi iyi bakın kendinize :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder