Translate

31 Mayıs 2012 Perşembe

Rakı Meselesi :)

8-9 yaşlarındayken Annemle yine onun gibi dul bir arkadaşı bizim evde 2 duble rakı keyfi yapmaya karar verdiler. Onun 2 oğlu ve bizler arka tarafta kendi eğlencemizde, salonda ki hatuncuklar da kendi keyiflerince takılıyorlar. Benim arada sırada burnuma mis gibi anason kokusu geliyor ve kendime hakim olamayıp arada bir salça oluyorum Annemlere ''anneeeee nolur bir yudum tadına bakayım nooooluuur'' diye. Bizim Valideyi artık nasıl bezdirdiyesem Annem; peki kızım git mutfakan bir çay bardağı getir dedi. O sevinçle fırlayıp saniye de elimde çay bardağı ile yanlarında bitiverdim. Annem güzelce hazırladı o çay bardağına rakıyı, az rakı, az su ohh miss gibi aslan sütü içeceğim diye nasıl bir coşku bende...Annem elime bardağı tutuşturdu kendi bardağıyla tokuşturdu hadi kızım iç dedi, daha ağzıma bile götüremeden yediğim tokatla bardak bir yere ben tam tersi istikametine nasıl savrulduysam artık, saniyeler sonra kendime geldiğim de Annemin sözü daha bir kendime getirdi beni. İşte kızım Rakı içmek insanı böyle çarpar. şimdi bunu anladığına göre uzunca bir süre böyle bir şeye yeltenmezsin dedi.
Yediğim o tokatın gazı beni 22 yaşına  kadar idare etti. 18 yaşında hafif alkollü içecekler ve bira ile sosyal içiciliğe gayri resmi bir törenle geçiş yaptım. 22 yaşında bir grup arkadaş Kumkapıya gittik. senelerce uzak durduğum Rakıyı arkadaşlarımın ricaları üstüne ilk defa orada içtim. arkadaşlarım rakı cahilliğimi keşfedince ilk dubleden sonra rakıyı sek vermeye başladılar. Masadan hiç kalkmadığım için öyle güzel gitti ki meret sormayın gitsin. O büyülü atmosfer benim tuvalete kalkmak istememle birlikte kabusa dönüştü. 2. adımda başım dönmeye, 4 adımda sıcak basmaya 6. adımda çalan müziğe dansöz gibi eşlik etmeye sonra 2 kişin yardımı ile tuvalete gitme ve orada arkadaşımın üstüne yediğim içtiğim ne varsa boca etmeyle son bulmadı maalesef..sağa sola salça olma, masalara sataşma, oradan kalktığımızda arabaya binmemek için yaptığım rezilliği arkadaşlarım bana sonradan anlattılar. 8-9 yaşlarımda Annemin bana çarptığı tokat gerçeği ile tanışma fırsatımı 22 yaşında verdi. bende olanca hırsımla içtim ve sonuç yine aynı oldu...yaşadığım çifte kavrulmuş bir tecrübe olayı oldu ama şimdi rakıyı adabınca nasıl ve ne kadar içilir gayet iyi biliyorum. Demek ki neymiş? Rakı su gibi içilmezmiş. Kararınca içersen keyfinden vazgeçilmezmiş :)

Aldığım her nefesin birisi senin Zeki Müren

Dünya üzerinde böyle her şeyimizi paylaşacağımız bir yarımız daha varsa onlara armağan olsun bu şarkı. Bulamayanlar tez zamanda bulsun, bulup değerini bilemeyenler kaybettikleri için her saniye acılar içinde kıvransın, bulmuş olanlar daha şefkatle sarılsın, bulmuş ama bir şekilde ayrı düşmüşler kavuşsun vs. vs. işte.bir de beni sevmeyenler bitlensin, pirelensin, kenelensin, uyuz olsun kaşınsın, ay şaka bee bir şeycikler olmasın, sağlıklı, huzurlu, mutlu mesut yaşasın :))))))))))))))))))

Seni Nasıl Sevdim Zeki Müren

Bu gece Kardeşimin ''Gamsız Girilmez 8'' gecesi için şarkı seçiyorumda Zeki Mürene takılıp kaldım nedense. bana bir şeyler çağrıştıranı da buradan paylaşayım izleyen varsa onlarsa dinlesin istedim. Aslında kendim çalıp kendim söylemekte hoşuma gidiyor burası benim Günah ve Sevap çıkartma odam gibi oldu. 2010 yılından beri var bu blog niye daha önce yazıp çizmemişsem. Şimdi arayı kapatmak için aklıma ne gelirse aynen buraya monte ediyorum :) Beni izlemeye devem edin ehue :)))))

Seninle Aşkımız Eski Bir Roman Zeki Müren

Bu şarkıyı ne zaman dinlesem, aklıma gelen ilk kareler Kurtuluşta bir sokak, içinde bir apartman, apartmanın en üst katında 3 çocuğu ile hayata tutunmaya çalışan Annem. Komşularımız Mari Teyzem, Fani teyzem, Gülsen Teyzem, Cici Annem ve çocukluğum. Annem mutlaka alırdı Zeki Müren' e ait ne çıkarsa. Eski teybimize her daim yeni bir soluk eklenirdi.
Şimdi dinlerken kendi yaşanmışlığımla sarmalayıp alıyor beni içine, nefes nefes çekip yavaşça ağırdan, ciğerden, gırtlağa oradan dudaklara getirip salıyor tekrardan bir sigra nefesi gibi....
Eskiyi düşünmek ise ayrı bir acı tebessüm Mutluluğun yarım kalmış hikayesi gibi apansız gidivermiş bir bireye ağıt gibi.
Bu şarkı kim neresinden başlarsa başlasın herkesin kendi hikayesini okuyacağı bir roman gibi...yüzümüzden hüznümüze dem vuran Eski bir roman.

Derin Yorgunluk :)

Bir süredir gidemediğimiz bir arkadaşa gittik bu gün. Dünya Şeker' i bir kızı var 3.5 yaşında. Nasıl yaramaz olduğunu asla tahmin edemezsiniz. Erkek doğması lazımmış ama son dakika baş belası bir hatun adayı olarak fırlamış anasının karnından. Ne dedikodu yaptığımızı anlayabildik ne de kimi çekiştirip uzattığımızı :)
35 yaşında anne olmanın yaşsal ağırlığı ve onca derdin orta yerinde her şeye rağmen umutla gelen Derincik...yaramazlığından ne kadar yakınırsak yakınalım o bir sürü teyzeler ordusunun yegane kumandanı :) Seviyom Kız seni, küçük kokoş :))

Eski

Eski bir sevdanın gölgesinde yaşanmışlık hikayesi bu...Terk ediliş ve yan yana yaşamaya çabalamak, kendimden yeni bir ben yaratmaya uğraşmak ve yapmak tam 4 yılımı aldı. Tertemiz özenerek sakladığım tüm güzel anıların bir gece ansızın darmadağın oluşu ile yeniden bu sevdaya alışmaya da, karşımda duran koskoca bencillik dağını aşmaya can da, canan da yetmedi ne çare. Sevgili, kendi canının derdiyle öyle bir sarmaladı ki...kabuk bağlamış yaralardan kan fışkırdı, irin aktı, dur yapma dedikçe dinlemedi çirkin oldu..aşka bencillik karıştı koca bir yalan oldu, yalandan doğan nefret oldu, hırsa karışıp yok oldu...her derdin ilacı zaman derlerdi ya zamana bırakılsaydı kendini tamir edecekti olmadı...çok değil yakın zamanda bir başkasının yakasına broş oldu...

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Anlatılamayanı anlatmaya çabalama hali...

cümleleri düşüre düşüre, harfleri devire devire, sığ sularda okyanus arar gibi sever insan. bir damla gözyaşında bin sevda sancısı olduğunu bilir, kıymet verir. Aşk isimsiz, anlatımı imkansız ama biri bir başka biri için aşılmadık yollardan yeni yollar yaratmayı bilmişse işte aşkın tarifi odur...herkes için anlaşılır ama bir o kadar da betimsiz. gelir yuvalanır canımızın en orta yerine. İnsan böyle sever, böyle sevmelidir bence. Eğer Allah bizi kendi ruhundan üfleyerek yarattıysa bilinmedik dünyalar kadar sevgi, evren kadar da aşk da var içimiz de. Aşk köşeli ve sınırları olmaksızın sevebilmenin en kısa anlatım şeklidir. Birine seni seviyorum diyorsak gizli öznesi aşktır aslında. Anlatmaya çalışmak öylesine zorsa karşında ki insana üstelik bir de kanıt sa tek derdi...sevenin altında ezilmesin mi karşıda ki, kendinden utanmasın mı böylesine yüce bir duygudan mahrum ettiği için kendini ?

Bu gece de böyle buyurdu Nickimsiz :)


Problemli Huylar Klasörü

Öve öve bahsettiğimiz anlatmaktan bıkmadığımız bir huyumuz varsa, bilin ki o huyumuzda problem vardır sevgili arkadaşlar. Bu konu üstüne çok kafa yorup eğitmeye çalışıyoruzdur bu yanımızı. Kimse mükemmel değildir, hatta ben bile :)

Ben mesela, ani gelişen olaylar da soğuk kanlı olduğumu iddia edenlerdenim. Aslında alakam yoktur elim ayağım birbirine dolanır ilk önce, sonra mala bağlama durumu yaşanır..işte o durumu soğukkanlılığa yorarım. Amman karizma çizilmesin :)

Dedikodu da sevmem mesela ama bir başladık mı mangalda kül, sobada kurum kalmıyor maalesef ki....aaa ben asla yapmam demeyin hanımlar, dedikodu genimiz var bizim bunu inkar etmek faydasız, kabullen otur yerine.

Kıskanç olmadığımı da iddia ederim. Böyle kriz anlarında hemen kalkanlarımı kaldırır rölanti durumuna geçerim ama aslında içimde ne fırtınalar kopuyordur. Kıskancım yani, ama gerine gerine ben bunu aştım diyebilmenin inanılmaz hafifliğini yaşıyorum...her ne kadar kendim fil ağırlığında olsam bile :) haaa bide böyle durumlar da kendimi soslayıp, marine edip çiğ çiğ yemeyi tercih ediyorum, sindirmesi güç oluyor ama olsun maksat hanımlık bozulmassın :))

İşin özü arkadaşlar neyimizi ön plana çıkartıp özlü sözler ediyorsak aslında o kadar müzdarip durumdayız...bunu kabullenmek en güzeli, ama yine de istisnalar kaideyi bozmaz...yoksa bozar mı ? aman ne bileyim düşün kendiniz karar verin buna da..her şeyi ben düşünecek değilim ya Rodin gibi :))

29 Mayıs 2012 Salı

Ben Ahmet Kaya Değilim.... :))




Facebook da bir arkadaşım paylaşmıştı epeyce bir güldüm okuyunca Sevgili Blogger' im le paylaşmadan edemedim :)

Hayatımın Kadını


Birilerinin ''Hayatının Kadını'' olan Kadınlar için güzel şarkılar ve incelikler yapan adamlara her zaman özel bir saygı duymuşumdur. Çoğunluk ''Ruh Öküzü'' formatında olsa da, azınlık olarak hala umudumuzu kesmediğimiz adamlara selamlar olsun :) Üstte ki şarkı da imzaları olsun :)


Not : Bu ara her gün en az 5 kere dinlendiğini fark ettim, Bende çok güzel anıları var bu şarkıların. Bu sanatçının genelde her parçası dinlemeye değerdir bence, eğer ilginizi çekerse en az üstte ki parça kadar güzel ve anlamlıdır bu şarkı da...bunu da size armağan ettim umarım beğenirsiniz, mutlu kalın :)

Arkadaşın Biri Anekdot - 3

Dün arkadaşın evinde ben kendi bilgisayarımda o da kendi bilgisayarında takılıp giderken arkadaşım açtığı bir mesajdaki pornografik resimlerden irkilerek ''anaaa bu ne kızım yaa'' diye bana gösterdi. Resimlerin en altında da şöyle bir not ''hala eski günlerde ki gibi azgınmısın? seni çok özledim '' yanda da adamın bir resmi. Bizim kızımız resimi evirdi çevirdi, başını sağa attı baktı, sola attı baktı ama ateşli aşk geceleri yaşadığı bu adamı tanıyamadı. Tanıyamadım diye mahçup mahçup mesaj attı adama. Bu gün cevap gelmiş adamdan ''şu site de tanışmıştık vs. vs. falan diye, hemde aynı resimler eşliğin de. Kızımız sinirlenmiş biraz adama sert şekilde geri dönmüş....tamam anladık ta o resimler le giriş yapman hiç hoş olmadı diye :) Telefonda anlatıyor bana '' kızıııım hala anımsayadım ya ben bunu'' ne yapmam lazım ? Ben de arkadaşıma bundan sonra onun görüştüğü her adamın çetelesini tutalım, hiç olmaz sa hatırlayamama gibi bir ahmaklık yapmazsın dedim. Bu arkadaşımın başına gelen 2. olay olduğu için bu durumu ne zaman üçleyeceğini çok merak ediyorum doğrusu. Bir de övünürüz kendimizle Fil hafızası var biz de diye. Ayol balık hafızası demek daha doğru değil mi bu durumda? Kadın yediği haltları unutmuş, üstüne ne turşular yemiş adam hala kıza dert anlatma çabasında.

çeyizlik yazılar :)

Eskiden beri yazardım ot, kuş, kelebek yazmışım bir sürü. Bu gün ekleyeyim dedim bulamadım ya ben onları. Allahım evin içinde deli danalar gibi vır vır, dır dır saya döke aradım ama nasıl sokuşturduysam bir yerlere, bulamadım. Sukut-u hayal bozgun kezban misali çöküverdim kanepeye :( Ama yılmadım daha savaş yeni başlıyor bulacağım elbet :)
Her genç kız çeyizinde dantel oya saklar amma ben yazılmış şeyler saklıyorum. Bir zaman kutum var ilk aldığım levis 501 etiketin den tutun da Julio İglessias ve Gips Kings konser biletlerine varana kadar her şey var. Peteçete üzerine yazılmış yazılar, ortaokul ve Lisede arkadaşlara yazdırdığımız Anketler, gittiğimiz diskoların giriş biletleri, 80 sonları 90 ortalarına kadar ne halt ettiysem kısa bir envanter tadında yani. Hatta bir Kaset var ki of of Harun Kolçak ''yanımda kal'' ından Kerim Tekin ''Kar Beyazdır Gülüm'' adlı şarkısına varana kadar duygu oburluğu yaratacak her şey var kutunun içinde. arada bir açar bakarım..sizinde var mı ?

Eğer yoksa bence bir an önce biriktirmeye başlayın. Yaşınız kaç olursa olsun mühim değil..maksat akılda unutulanı arada bir anımsayıp tebessümlenmek. Ey kadın milleti çeyiz için illaki dantel oya biriktirmek şart değildir hyada sadece evlenirken çeyiz derdine düşmek...kadın kendi hayatının önemli anılarını da çeyiz olarak biriktirebilir illaki eve serilip sergilenmesi şart değil.

Unutmayın biz kadın milletini kadın yapan içimizdeki bitmek bilmeyen  sevgi dağlarıdır, geçmişimizle geleceğimizi  en güzel model misali dantel gibi örüp gerektiğinde kendimizden yeni bir benlik yaratırız ama her zaman özümüzü koruyup saklamayı da biliriz. :) Alakalı mı yoksa alakasız mı oldu bilmiyorum ama boş zaman yaratmışken ne bulursam yazayım derdine düştüm...gece belki daha güzel bir şeyler çıkartırız servise haydi iyi akşamlar olsun :)

28 Mayıs 2012 Pazartesi

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Yaş Günü Yazısı 27. 05 2012

yeni bir yaşa mı giriyoruz, yoksa tüm yaşadıklarımızın toplamı her sene bize mi giriyor ? bu soruyu her yaş günümde düşündüm ama cevabını pek bulamadım. Eğer 2. seçenekse yandık. Düşünsenize ne kadar çok biriktirip çoğaltıyoruz. bazısı iyi ise bazısı hatırlamak istemeyeceğimiz kadar kötü şeyler....şu teknoloji her şeye bi çözüm buldu da bu kötü anıları bir kerte de silmeyi bulamadı ya ne feciiii. O bilim adamlarının kalıplarına ayrı ayrı tüküresim var bu yüzden.Neyse edebimle yazayım da gideyim hanım hanımcık. zaten az sonra film modu yapar uyurum. Aklıma takılan bir konuydu nihayet yazabildim, aslında daha çok şeyler var yazılacak da o kadar dağınık ki. şimdi kim uğraşacak harf harf dizmeye, anlam katmaya değil mi ama ?...belki başka bir zaman ele alır tekrar yazarım. Kendime iyi bak ben, yine de yaşadığın her gün kutlu ve anlamlı olsun, birileri için anlamın, değerin olsun kendin için iyi olsun hoş olsun, börtü böcek, kuş kelebek, bir sürü cici bici dolsun eh daha ne olsun Doğum Günüm Kutlu Olsun...rım rım rım rım :))))

25 Mayıs 2012 Cuma

Sevgili Yalnızlık

Bu sefer sana dönüş zor olsa da yine de huzur akıyor bir yanımdan. Çünkü bu sefer ben sadece denedim. Sevmeyi, aşık olmayı, karşılıksız olduğunu bile bile pes etmemeyi, her zaman onun yanında olmayı seçmeyi, her zorluğa boyun eğmeyi, beklemeyi, kabullenmeyi.. ardı ardına yazılacak iyi şeyler de var elbet ama konu bu değil...en zor zamanlar da yok olmadan, sert rüzgarlara aldırmadan birinin yanında yalnız olmamayı seçtim uzun bir süre. Bir gün öyle bir şey oldu ki. Alıştığım ve mecbur kaldığım her şeyin ortasına bomba gibi düşmeyi tercih etti  bu sefer o. Zorla el çektirildiğim her şeyi bir anda önüme serdi,  çok değil kısa bir önce daha gelmiş olsaydı keşke, ben daha her şeyin en kötüsüne iyice saplanıp kalmadan önce gelseydi...Bu sefer zaman hızlıydı bana göre değildi, bekle dedim...her bekleyişte daha bencil rüzgarlarla sert dalgalarla üstüme geldi, tekrar alışmaya başladım, tekrar umut doğar gibiydi bu sefer bir hamlede savrulup gitmeyelim derken apansız gitti...basit cümle kalıplarına sığıştırılmış onca aşağılanmış harf dizileri ve daha beter bir acı bırakarak bambaşka denizlere yelken açmayı tercih etti.
Suçlanacak kimse var, kimse yok. azı var çoğu yok...en çok anlaşılmazlığa, tereddütlere ve korkulara yenilmiş sadece ben kaldım bu hikayenin bu yakasında. Yine mi ofsayt be hayat, bir gol yok mu bana da ?
Bir sen kaldın elimde yalnızlık. Al bak kendimi hediye ediyorum sana, onu iyi koru ve iyi sakla.

22 Mayıs 2012 Salı

börtü böcek, kuş kelebek yazmak

börtü böcekli, içinden kuşlar kelebekler geçen yazılar yazmayı özlüyorum bazen. Eskiden yazardım, çünkü yazmaya değecek biri vardı. Aklıma geleni ayarsız, soluksuz tarifsiz bir heyecanla aklımdan kalbime, kalbimden harflere dizerek tam adres teslimli yazılar.
Bazı kadınlar konuşarak anlaşmayı sever, ben hissederek anlaşmayı seviyorum. Sözler uçuşup kaybolur, yazılar sakladığın, koruduğun yere kadar senindir, aşkının da, hüznünün de, mutluluğunun da en kalıcı şeklidir. Aklına estikçe dönüp okursun, hatırlarsın, unutmazsın. Unuttuğunu sandığın şeyler 3 boyutlu film gibi canlanır gözünün önünde kimisine kalbin inceden sızlar, kimine gülersin, bazısını da özlemle anarsın ama en önemlisi o duyguları yeniden hissetme isteği yok mu ? işte o bitirir insanı eğer kaybetmişsen bir şekilde ve hala unutmayı becerememişsen kıvranırsın çaresiz. nefretine yenilip bitirdiysen öfke kaplar her yanını canın yanar kanarsa eğer dilinden ah lar dökülür yine adres teslimi, yada artık durağan ve sıradanlığa girmişse canlandırmak için kaynak eser gibi  yararlanırsın. eskiyi anımsamak iyidir eğrisi ve doğrusuyla. içinde boğulmadan ama :)

19 Mayıs 2012 Cumartesi

bir erkeğe kendini ağırdan satma formülleri bölüm 1

başlıkta ki tabir itibarı ile ben kendimi hafif satanlar kategorisine girebilirim..çünkü nazı kaprisi nadiren tutan ılımlı bir şahsiyetimdir..ama yine takdir karşı tarafındır tabi. ben meleğim diye yazıp çizmek nafile çabadır :)

1. en başta kafamızın içinde kuş beynimizi kamufle etmekle başlıyoruz işe.

2. çok çokoprensipli olduğumuza dair olur olmaz yerlerde erdemlik abideleri kesiliyoruz.

3. hep en ulaşılmaz noktadan bakmaya ve adamın yaptığı espriyi bile onur meselesi haline getirip kıçımızdan       anlıyoruz ki adam o espriyi yaptığına yapacağına bin pişman olsun ünümüzde diz çöktürüp yalvartıyoruz sonra  (eylemsel değil mecazi anlamda yazdım yanlış anlaşılmasın sakın. bu tarz kapris modlarının fazlası aleyhinize sonuçlanabilir, eliniz böğrünüzde kalakalırsınız sonra )

4. sürekli bu ilişkinin kendi açımızdan ne kadar ciddi olduğunu vurgulamamız da lazım ki adam sizi kapı arası, masa altı sevişgeni sanmasın...bu ciddiyet meselesinin içine beher miktarda evlilik ile ilgili maddeler de eklersniz adamın size olan düşüncelerini de kendi lehinize yavaştan yıkayabilirsiniz benden demesi.

5. kendimize öyle bir hava katmamız lazım ki sanki biz gökyüzünden yeryüzüne zembille bile binbir nazla indirilmiş uhrevi bir kadın, kız, hatun modeli çizmeliyiz ve en önemlisi buna önce kendimiz inanmalıyız. yokda bu formül elinizde patlar.

6. konuşurken ağzınızdan çıkanlara da dikkat etmek lazım...çok fazla cicişli-bicişli kelime süsleri ile uğraşmayın, nihayetinde harflerden dantel oya çeyiz hazırlamıyoruz değil mi ? ölçülü ve kararlı genelde onu onure edecek betimlemeler yapın ama dozunu da aşmayın yalakalık boyutuna ulaşmasın.

7. ota boka sarıp gerrkesiz kıskançlıklar da yapmayın kararında kıskançlık sizi onun gözünde daha kaliteli bir hatun moduna sokacaktır.

bunları nerden bildiğime gelince..genelde iyi bir gözlemciyim şimdiye kadar yukarı da yazdığım gibi davrananların çoğu terk edildiler....ama şunu belirtmeden de geçemeyeceğim yukarıda yazdıklarım sadece benim sandığım şeylerdir...gerçekliğe uyuyor olması herhangi birine itaf yada hiciv değildir..öylemdir ki acep ?
neyse her şeyin azı karar çoğu zarardır benden demesi :)

18 Mayıs 2012 Cuma

özlü, özsüz sözler kullanım kılavuzu part-2

bazısı karakterinden, bazısı kilodan kaybeder ilkinden kaybedeni yok etmek vaciptir.

özlü, özsüz sözler kullanım kılavuzu part-1

sana ilk inandığımda, artık sana inanmamak için kendime inanmaktan vazgeçtim...şimdi kendi ölmüşlüğüm de hangi benim den vazgeçmeli ?

16 Mayıs 2012 Çarşamba

kendime ait anekdot 1

2003yılında internette bir arkadaşlık sitesine kayıtlıydım, oradan biri ile msn ve mail üzerinden oldukça keyifli yazışmalar yapıyorduk...uzun bir süre birbirimizi merak etmeden çok güzel internet arkadaşlığı geçirdik. Bir gün onun şok teklifi ile karşılıklı tanışmaya karar verdik. Taksimde Meydan da buluştuk ama benim o an ki salaklığımı ne kadar yazsam da anlatmam mümkün değil. Adam resmen Yunan Tanrısı gibiydi, amanın hele o kullandığı parfümün kokusu. Bu gün nerede burnuma gelse hala olduğum yere çakılı kalıyorum. Neyse ben adamı aldım daha önce maillerimde bahsettiğim bir bara götürdüm..o zamanlar o barında gedikli müdavimiyiz bir kaç hatun, oradan tanıdığımız arkadaşların garip bakışları ve düşünceleri altında bir şeyler içip çıktık ve istiklal caddesini yürüdük..Tepebaşın da çağırdığı özel bir taksiye bindik ve beni nazik bir şekilde eve bıraktı ve inerken bunları yazmayı unutma dedi..eve gider gitmez önce dedikodu faslı yaptım bizim kızlarla..sonra bilgisayarın başına oturup bu yaşadıklamı yine beyaz dizi tadında bir yazmışım ki..arada kayıtlara bakıp iç geçiririm hala. Bir daha görüşmek çook uzun bir süre sonra oldu niye biliyormusunuz ? çünkü yazdıklarımla o kadar çok bıktırdım ki onu adam beni defetti en sonunda ama ben yılmadım uğraştım..aylar sonra onun ofine yine ani olarak çağırıldığımda elim ayağım biribirine dolanmış bir halde gittim....epey hararetli bir tartışmadan sonra bana nazikçe kahve ikram etmeyi ihmal etmedi. Sonra ara ara bu haretli tartışma kısmı bana öyle iyi geldi ki her seferinde tartışıp sonra kahvemi içip eve döndüm ve hemen akabinde tüm yaşadıklarımızı kendime yansıyan kısmıyla ona yazdım...

arkadaşın biri anekdot 2

arkadaşın biri seneler önce yine bir kaç arkadaşıyla taksimde içip içip sarhoş oluyor, erkek görünümlü bir hanım arkadaşı da bu sarhoşarı kendi evine götürüyor, bizim kız sarhoşluktan kendini bilmez bir halde sızıp kalıyor sabah uyandığında kendi odasında olmadığını keskin bir ayak kokusu ve korkunç bir horlama eşliğinde anladığında aklına gelen ilk şey ne oluyor bilyomusunuz '' dün gece kim s..ti lan beni'' biraz daha ayılıp çevresine daha net baktığında ise yanında yatanın aslında erkek görünümlü arkadaşı olduğunu anlıyor ve derin bir ohh çekip rahatlıyor..bunu anlattığında ise bize de dolu dolu kahkaha atmak düşüyor :)

Haremde Yaşasaydık Ne Olurdu ?

ben hemen söyleyeyim, beni haremde hemen harcarlardı. çünkü çok saftirik bir hatunum her denilene inanırdım. bir de ne kadar zormuş canım hatun hatuna yaşamak...biz bu zamanda 3-5 hatun bir araya geldiğimizde birbirimizi çekemiyoruz düşünsenize öyle bir yerde kadın olmayı...tek bir erkek için onca mücadele, o kadar entrika..ben almayayım kalsın bence :) Bir de ucundan kıyısından saraylıyız vs. diye geçinirdim ama artıkın adını bile anmam :) halam biz daha çocukken tuttururdu adab-ı muaşeret diye, edep disiplinle harmanlanacak, kadın kısmı oturup kalkmasını, söz verildiğinde konuşmasını bilecek. her zaman bir tevazu ve tevatür içinde olunacak, sofra adabı dibine kadar ezberlenecek..hangi yemek hangi yemekle uyumlu dikkat edilecek, illa ki bez peçete kullanılacak. çayın yanında mutlaka bir şeyler ikram edilmeli servis muntazam olmalı..kahvenin yanında mutlaka lokum olacak, likör illa ki olacak cak cak cak...bitmek bilmezdi vallahi..gerçi öğrendiğimiz de iyi oldu arada uygun yerlerde bu kadar hırbo bir görünüşün içinden arada bir göz kırpmak hayli ilginç oluyor :) eee içimizde hanımefendi yaşatıyoruz boru değil yani. Biz Osmanlıyız ya, aslında o adetleri bile toplama usul derlemeşiz içimizde asıl baz aldığımız hiyerarşi sistemi ise Bizanslılara aitmiş. O kuralı şundan almışız, berikini o usul yapmışız vs. içimin rahatladığı bir konu var ki o da şudur. Fransa da Kraliyet sarayı leş gibi bok kokarken bizler hamamlarda kurnalara yayılıp her bir tarafımızdan yıldızar çakacak şekilde temizlenmeden çıkmıyor muşuz. Muhteşem Yüzyıl dizisini eminim ki bir çoğumuz soluksuz izliyoruz, takıldığım bir konu var ki hela konusudur..insan bu kadınların bir de nereye sıçıp, işediklerini de gösterse ya, yoksa o modeller bunu yapmıyorlarmıydı :) hamam sahnelerini gösteren dizi bence bu hela işine bir el atsın..insan merak ediyor canım bu harem ahalisi hacetini nerde görüyordu ? Eğer o zamanlar yaşamış olsaydım harem de bir kadın olacağıma İmparatorluğun bilinmedik bir yerinde kendi halimde bir kadın olmak isterdim. Çok çok 15 yaşında evlendirilir 30 yaşına kadar bir sürü çocuk peydahlardım..hala sağ kalmışsam sağ kalan yavrucakları büyütür  hak vaki olunca da hakkın rahmetine kavuşurdum :) harem de oturup bu gün hangi entrikaya kurban gideceğim diye kafayı yemezdim...Harem bana göre değilmiş arkadaşlar....aslında benim haremim olması lazımmış, tama bu da çok abartılı oldu..

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Fikrimin Kalın Gülü


Fındıklı parkında bir bankın üstünde bira içmek vardı şimdi. Anadolu yakası gözlerimin içine derin bir sevgiyle bakarken, denizin iyot kokusunu içime çekerken aldığım o hazzı bira ile yıkayıp beynimin kıvrımlarına kulaklarımdan hafifçe yayılan bir şarkı ile anzıslığa zamansızlığa dönüştürmeliydim. Gecenin dibine çöken tortu gibi kalmalıydım tan ağarana dek. Sorun ve sorumluluklardan uzak sadece kendime adanmış bir gece sonsuz gibi bölünmeden benim, çarpılmadan kendime adamak vardı şimdi….çok çok çalan ilk şarkı ondan bana gelsin diye dilek tutmalıydım…onca öfkemi yüzsüzlüğümü takınıp kapısına boşaltmalıydım sonra, alsın ne yaparsa yapsın bende yük olmasın diye bencilce hesaplar peşinde koşup çaresizliğimde tüketmemeliydim kendimi….Fındıklı parkında tüm bunları enine boyuna düşünüp bir çılgın istekle dayanmalı mı kapısına ?

Platonik Takılmak


 Platonik Aşk kadar bana iyi gelen çok az şey var bu dünya da. Uzaktan hayal gücünle sevmek...ohoooo bu şekilde kimleri sevmedim ki ben. Başta Russell Crowe, Colin Firth, Andy Bell...reel de ise bu şekil takıldığım tek bir kişi olmuştur o da bana kalsın :) Her  şeyden önce zararsız ve beklentisizdir Platonik aşk. ara sıra olmadık bir yerde karşılaşmak görüşmek ve bunu yine o kişiye yorumlamaktır...olabildiğince saf ve güzeldir, tebessüm ettirir, hayal kurdurur, arada bir öfkelendirir, nadiren buhran geçirtir, kendi kendine küsüp kendi kendine dayanamayıp barıştığın en kıymetli paylaşım şeklidir. . Platonik aşk her gün yeni bir umuda ve olabilirlik müessesinde girip beklemekten usanmadığın bir sıra gibidir, her zaman önünde birileri  vardır ama ne gam....yanında her gün yemekle tükenmeyen umutların var ya.Katlanılması en kolay durum şeklidir..zaman ayırmak emek vermek, karşılık alınmadığında sinir şıkışmaları yaşamayacağın en seyiyeli sevgili ve yaren olma şeklidir Platonik Aşk. Her şeyden önce benim gibi evde kalmış Deniz analarına evde kalmanın dayanlılmaz hafifliğini sonsuz ve sınırsız bir şekilde sunar...kendi köşene çekildiğin anların yegane kahramanıdır ve sadece senindir, ne düşürsen onu yaşarsın kısaca, ama hayal gücü geniş olana tabi....Elbette ki kendini çok kaptırmamak da başka bir kuralıdır, çünkü her şeyin fazlası zarardır bilindiği gibi. Platonik Aşk gerçeklerimizden sıyrılıp kendi kendimize rahatlamamıza yardımcı bir araç olmalıdır sadece..eğer bu tariften çıkıp saplantı haline gelmeye başlıyorsa tutulan yol yanlış yoldur....bu durum gerçekle bağlarımızı kopartıp sadece o anlara köle olmanın en acı şeklidir...Platonik aşk adından da anlaşıldığı üzere olamayanı hayal edip kendimizi avutmanın en zararsız yolu olmalıdır sadece...Seni uzaktan sevmeeeek aşkların en güzeliiiii rım rım rım.....

Esmer Görünümlü Sarışın Beyinli :) Konu: 1

en son bulaşık deterjanını buzdolabına tıkarken kendimi bu şaşkaloz halimle bastığım anda geldi aklıma...o ana kadar buzdolabında olmaması gereken şeyleri buzdolabında bulduğumda unutkanlık demek duruma daha egzantrik bir hava katıyordu ama bu sendrom meğerse esmer kafanın altında sarışın beyni taşımaktan kaynaklanıyormuş :) buzlukta defter ve kalem unutan bir kadın yeri geldiğinde kendini nerede unuturdu acaba ?
Kendimi en çok Maldivler de unutmak isterdim, Yeni Zellanda da bulunmak isterdim tabi ki.
kendim de süzme bir salaklık kokusu seziyorum ama yine de takipteyim çünkü arada kafam acayip çalışıyor. 2x2= 4 bunları hala tek başıma çarptıştırdığıma göre demek ki hala umut var..yaşasın ben :)

11 Mayıs 2012 Cuma

itina ile Toroslardan Piramitler görünür :)

2000 li yılların başı Mısırlı bir sevgilim var. amanın ne mutlu ne huzurluyum bilseniz. sağa sola nil nehri ve piramitleri çiziyorum, cin ali ve cin ayşe  modellrini el ele tutuşturup kalp şekilleri yapıyorum. tam sevgi pıtırcığı modeliyim. Adana ya iş için gitmem lazım ona bile anlam katıyorum düşünün artık salaklık derecemi :) ay diyorum şimdi burası Mısıra daha yakın beni daha yakınında hissedecek vs. Döndüğümün ertesi günü Adanalı bir arkadaşımla Adana ne yedin, ne içtin, nereleri gezdin muhabbeti yapıyoruz arada da ben Sevgilimden ve Mısır piramitlerinin gizeminin beni ne kadar cezbettiğini sokuşturmayı ihmal etmiyorum ama. Arkadaşım bana ''biliyormusun Toroslardan bakıldığında eğer hava çok güzelse Piramitleri görebilirsin'' deyince ben hay allah bunu niye akıl edemedim deyip nasıl bir şaşkınlık belirtisi gösterdiysem artık Arkadaş gülme krizine girip çıkamamaktan kendini alamadı. uzun bir süreden sonra kendine geldiğinde aslında geyik yaptığını ben farkettiğimde ise bende ki durumu siz düşünün artık...demek ki neymiş ? 1. Torosların tepesinden Piramitleri göremezmişsin 2. Her mevzuya manita muhabbeti sokuşturmak adamı hıyar yerine koyarmış. :))

arkadaşın biri anekdot 1


İsmi lazım değil geçen bir arkadaşla sohbet daha doğrusu dedikodu yapıyoruz. Onu çekiştirdik bitti, bunu esnettik folloş oldu..şunun yedikleri okyanusa, berikinin yuttukları boğaza cacık oldu falan derken..bizim ki demez mi
_ ay kız geçen bilmemne  sitesinden biri yazmış bana, seninle ne güzel günlerimiz oldu şöyle verdin, bu şekil yaptın vere vere bitiremedin vs vs..
-ee dedim sonra nooldu?
-kız adamın resmine baktım valla hatırlayamadım dedi ya bana…adamla yapmadığımız pozisyon kalmamış yatakta ama ben unutmuşum demez mi
-az önce namus bekçisi gibi ona buna orospu, kaltak, verişken diyen kendisi değil sanki
-yahu dedim haliyle, şimdiye kadar kaç kişiyle birlikte oldun ki hatırlamıyon…(dimi ama kadın hafızası fil hafızası gibidir derler ya o bakımdan yani) arkadaş düşündü, düşündü…tabi ben bu arada kahve yapıp geldim baktım hala ram ı düşük pc gibi servis dışı modda
-bir süre daha düşündü ay valla  ben diğerlerinden daha orospuymuşum dedi…(neyse ki dürüst kız ne mal olduğunu açık yüreklilikle kabulleniyo, buda ayrı bir cesaret örneğidir dimi ama) 

ilk sevdicekle son sevdicek arasında değişen kadın

bizim zamanımızda 15-16 yaşları arasında karşı cins için ilk kıpırdanışlar başlardı el değmemiş yüreklerimiz de. acemilik, ergenlik aile baskısı, okul, sosyalleşmeye, değişmeye başlayan bir dünya ve geride bırakamadığın her daim sokakta ip atlamak isteyen kız arasında sıkışıp kaldığın yerde bitiverirdi o çocuk...o çocuğa hissetmeye başladığın duygularla aşmaya ve alışmaya başlardın şekillenen vücuduna ve sana kadın olmayı öğretecek hormonlarına. çoğumuz büyüdükçe eski defterleri kapatıp yeni defterleri açardık, her seferinde daha bir olgun halimizle...kalp kırıklığı, acısı, sancısı, aldatma, kullanılma, hor görülme, taciz tecavüz derken yola ilk başladığımız kalbimizle şimdikinin arasında büyük bir kütlesel farklılıklar oluşmuş, soğumuş, berelenmiş, kırılmış, dağılmış bulduk kendimizi. durduk dinlendik biraz. kendi hatalarımızı onarıp tamir ettik, hayatımıza yeni birini sokarken yeniden uzunca bir liste yaptık, birlikte yürüyeceksem böyle bir adam olsun diye. bulduk, karşılaştık, tanıştık dediğimiz son adam, kendimize özenle, büyük bir ihtimamla seçtiğimiz celladımız dır aslında. canımızın acısına dayanıp üfleye üfleye tamir ettiğimiz ve yepyeni umutlarla kalbimizi ellerine bıraktığımız o adam bizi öldürecek, hayallerimizi aklımızdan sonsuza dek kazıyıp yok edecek zehirli hançerini hiç ummadığın bir anda  içindeki ürkek ve korkak kıza en acı şekilde saplayandır...kadın bu son darbeden büyük ihtimalle bir daha hiç bir zaman canlanmayacak, taş kesilmiş bir kalple ve sadece mantık ve beden olarak çıkar. kadın ilk ve son sevdiceği arasında ruhunun ve kalbinin katledişini en acı şekliyle seyreder..garip bir tesadüftür ki hayatının erkeğini tüm bu olumsuz yaşanmışlıktan sonra bulur ne yazık ki...daha önce şerbetlendi ya iflah olmaz artık bu seferde. o doğru adamı kurban diye harcar biter.

yunan tanrıçası gibiyiz her birimiz

nedense rejim yapmaya başlamış çoğu kadın 2-3 kilo verdiğinde kendini afrodit sanmaya başlar. kendimden biliyorum ben 2-3 verdim sanıyorum ki bütün erkekler yada benim beğendiğim tüm adamlar sıraya dizilip bana serenat yapacak, benim için deli olacak. hepimiz bir özeliz bir güzeliz ki sormayın gitsin. öve öve nasıl rejim yaptığımızı anlatırız, en dar kıyafetlerimizi giyer göbeğimizi içimze çeke çeke dolanır, salınırız ortalıkta. işin aslı çoğumuza göre öyle değildir..mesela az önce yaptığım kaçamağı yazayım size. bir dilim baklavayı mideme indirdim, ardından soda içtim bütün delileri ortadan kaldırayım diye...aklımca kendimi avutuyorum, az sonrada mekik çekeceğim, yarına da kendimi kahvaltı da sadece süt ve öğlende yoğurtla cezalandırırım artık. e nooldu ?şimdi bu rejim mi ? rejim dediğin şey kaçak göçek dövüşme sanatı değildir arkadaşlar, rejim dediğin en sevdiğin yiyecek ve içecekler sebil gibi ortalarda sere serpe yayılmış dururken senin gözünün marula ilişme durumudur, marula ve bilimum ota aş erme ululuğunu gösterme biçimidir. rejim dediğin her kes manda gibi yerken sen elindeki otu dünyanın en lezzetli yiyeceğiymiş gibi yemek ve zevk aldığını gösterme sanatıdır. 2-3 kilo vermekle Afrodit sanmak yanlış bir tutumdur ey Hatun milleti...kıçı göbeği tarlaya yatırıp büyütene dek bekleyip sonra 2-3 kilo verince kendini bi bok sanma gafil çalış çabala sende  0 beden olamasan bile olsun..durma devam et. Muhtaç olduğun enerji buzdolabının sebze bölümünde duruyor git onu ye :)

takıntı, sıkıntı, buhran ve normalmiş gibi yaşama rehberi :)

aptalca takıldığım zamanlarım olur....bunun şurası niye, bu bana neden bunu yaptı vs. gibi. Kötülüğümün sınırlarını aşıp kendi pisliğimde astral seyahat yaparım. bana zararı dokunan kimse olmadık şekilde intikam alırım. bu konuyla alakalı en son atak daha yeni gelip geçti bünyeden...eski sevgilimle yeni sevgilisini birbirine düşürüp rahatladım, aklımın en ücra yerlerinde...kadınız ya, ne kadar kadınsak o kadar kan içici vampirleriz aslında...kimimiz bunu reel de yapıp rahatlıyor, benim gibi hayal gücü kendi kıçını başını aşmışların da beyninden akıp gidiyor. kendimi o kadar vahşi buluyorum ki, bazen kime sinirlenmişsem karşısında mantıklı cümleler le dert anlatmaya çabalarken aklımın ara bölmesinde o kişinin böğrünü deşip kalbini kanlar içinde elimde tutuyorum...elimden sıcak sıcak kanlar akıyor, o kalbin yavaş yavaş durmaya yüz tutmuş çırpınışlarını hissediyorum. geride tüm bunlar olurken mantık ve beden sakince konuşuyor hala ön bölümde, oysa en vahşi tarafım işi bitirmiş ceset üstünde pagan dansı yapıyor...enfes bi şey. yani suya sabuna dokunmadan yapıyorsun tüm bunları oh miss. bir de buraya yazması yok mu en büyük keyif o işte. Normal sandığınız hatta yanından yöresinden kelebek, bötrü böcek çıkan, cik cik nameleriyle aklınızı başınızdan alan kadınların tabiri caizse en orjinal ara yazılımı yukarda yazdığım gibidir..okuyun bilgilenin. devir aydınlama çağı...hepinizin tepesinde ampuller 1000 vatlık enerjiyle yansın arkadaşlar görüşmek üzere :)