Translate

30 Ağustos 2012 Perşembe

Büktüğümün Palamutu :))

Burası hala beni baymadı hemen söyleyeyim...bazen ruhumun daraldığı anlar olmuyor değil...özellikle akşamları. Yaklaşık 10 gündür tv izlemedim...Cinayet belgesellerim, takip ettiğim yabancı diziler vs. hepsi İstanbula kaldı maalesef :)

Akşamları işim bitince ki genelde, ya poğaça yada börek yapıyor oluyorum sabah için, yada deneysel şeyler...bu gün deneysel yaptığım şey ise Ryan' dan arta kalan yumurta beyazlarını değerlendirmek için yaptığım hindistancevizli beze idi, maalesef görüntü berbat ama tadı nefis oldu...tabi ki personele tatlı ziyafeti şeklinde tüketildi...Akşamları mal gibi sahildeki çardağa çekilip biraz geyik, biraz sohbet edip sonra nette sörf yapıyoruz. Sonra odaya çekilip azıcık bir şeyler yazmaya çalışırken sızıp kalıyorum....

Burası için bile malzemeyi bir gece önceden hazırlamaya başladım ya vallahi benden iyi bir aşçı çıkacak kasıma kadar diyim ben size :)

Sabah Kahvaltılarını ben hazırlıyorum ya...Şiirsel bir hazırlama şekli lazımmış öyle dediler de, ay bende ne patavatsız karıyım anında yapıştırdım ben Cemal Süreyya mı yım diye :)

Genelde durum böyle bizim köyde...günler bu şekil geçiyor, akşamları bazen sert rüzgarlar esiyor üşütüyor, sahilde ki çardak internet cafe ve sohbet mekanımız oluyor çoğunlukla...

Burada bir arkadaşımız var adı Birol çok kitap okumuş ama beynine değil diline vurmuş okudukları...benim buradaki yazım şeklim ve gramer hatalarımla dalga geçiyor, devrik cümle kuruyormuşum, yazdığımı anlamakta zorlanıyormuş vs.  yaw roman tadında yazıp ta şimdi Nobel Edebiyat Ödülü alayım derdin de değilim ki, neden yırtayım kendimİ :) Günlük konuşma tadında, sohbet kıvamında yazıyorum.. günde yaklaşık 700 kere okunuyor dedim..kahkahalarla gülüp sen kendi yazılarını tıklıyorsundur dedi....Kısaca beni sinir etmek için demediğini bırakmadı...en kötüsü de bu eleştirileri yaparken benim yaptığım, börekleri, poğaçaları midiye indiriyor olmasıydı :) Bu benimle dalga geçti ya, bende buna laf soktum, amanın bir darıldı bu sormayın gitsin...e madem empati yapmasını beceremiyorsun neden kalkıp beni yerersin dimi ama :) Neyse duruma komik yaklaşıp alınıp darılamayı bıraktı sonunda...Aman beni dilediği kadar yerden yere vursa ne olacak, yani bana kaç yazar ona bakmak lazım...aha baktım hala sıfır yazmış :)


Sanıyorum yarın yada öbür gün 5 günlüğüne falan İstanbul' a gideceğim. Şimdiden daral bastı vallahi. Burada doğanın bakirliği kadar başka iş alanlarının da bakir oluşu yada henüz daha yeni yeni filizlenmeye başlaması benim akılma çok başka fikirler getirdi...Şimdilik erken bir düşünce ama ileriye yönelik aklımda bir takım projeler şekillenmeye başladı.

Uykum geldi ben yatıyorum arkadaşlar...

Nickimsiz yalnızlızlığının koynuna sere serpe girer ve uyur :)




23 Ağustos 2012 Perşembe

Palamutbüküğünden Haberler :)

Dün buraya geldiğimden beri ilk defa biraz dolaşma fırsatı buldum. Kendi halinde daha çok pansiyonların olduğu bir yermiş. Limana doğru yürüdük, bakkaldan birşeyler aldım. Dönerken otelden başka arkadaşları oturup sohbet ettik vs. Sabah Kahvaltı bana kitlendiği için erken yatmam lazım ama nerde bende o uyku kraliçesi olma hali. :)

Dün, sabaha herşey hazır olsun diyerek gecenin bir vakti daldım mutfağa...her bir şeyi hazır ettim. Üzerimde meşhur spraplez elbisem ve önünde kanguru gibi cebi olan bir önlükle kendimden geçmiş çalışırken bir adam girdi mutfağa...biribirimize bakaldık öylece. Neden sonra adam benim garip kıyafetimi incelemeyi bıraktıktan sonra. Boş odanız varmı diye sordu ısrarla. Yok haftasonuna kadar doluyuz deyince adamceğiz hayal kırıklığına uğradı tabi...e düşünsenize bu kadın böyleyse diğerleri de herhalde bikini ile servis yapıyordur diye düşünmüştür sanırım. Sonra başladı muhabbete burası kaç yıllık kaç yıldır sizde vs. adama kısa ve öz burası benim değil ben sadece kafayı çizdim, şişlinin en orta yerinden buraya kendimi sürgün ettim deyince adam ne diyeceğini daha da şaşırdı. Siz bence bu gece gidin, yarın kahvaltıya gelin dedim, o zaman yetkilimiz ile görüşürüz ona gööre bilgi alırsınız dedim...Nihayetinde adan gönülsüz gitti ama bu sabah geldi mi, yer buldu mu yerleşti mi haberim yok :)

Burada servisteki kızların güzel anekdotları var ama şimdi yazmaya halim yok...şimdi müsadenizle gidip mutfakta son kontrolleri yapacağım.

Nickimsiz büktüğü Palamutun en uç köşesinde, sahilde...sigara içiyor...yalnızlığı yorgun olduğu için kıçında pireler uçuyor. Yalnızlık bile yanımda değil lanet olsun içimdeki ıssız kadın sendromuna :)


21 Ağustos 2012 Salı

Öyle de bir Salağım ki :)

Amanın bu salaklıkla ben ne bok yiyeceksem bilemiyorum artık. Buraya geleli 1 hafta oldu, her türlü teknoloji donanımı ile geldim, son model cep telefonu, laptop, süpr bir fotoğraf makinası vs. daha bu gün aklıma geldi ya ben neden resim çekmiyorum ki demek :)

Neyse bir kaç poz çektim, artık kabından çıkarttım ya makinayı bir daha da sokmam :) Lakin şu bayram yoğunluğu biraz hafiflesin sanırım daha rahat olur. Çünkü Datça' nın içini bir geldiğim de gördüm birazcık, mümkünse oraları göreceğim..yakında antik Knidos var orayı gezmeyi düşünüyorum vs. Can Babanın evini ve Mezarıma gidip bir fatiha üflemeden İstanbula dönen Nickimsiz' e üyev evlat muamelesini ben bizzat kendim yaparım hatta :)

Bu gün sordum karşı adalar günü birlik geçilebiliyrmu diye...pasaportsuz ''nah geçersin'' dediler kısaca...Aman ne olurdu ki bir arkadaşa bakıp çıkacaktım derdim..ama o bile imsıbılmış :) neyse karşı tarafımıza düşen küçücük bir ada var..insan yaşamıyor orada bir Türk Bayrağı çekmişler göndere öylece dalgalanıyor...hariyata bakmayın neresi diye çünkü haritada cismi yok...buraya gel gör, yorma kendini :) neyse işte oraya giderim bende.

Bu gün düne oranla daha sakin geçti...sabah kahvaltısı bana devredildiğinden yaklaşık 30 kadar omlet yaptım...hahah ben ve omlet ve tüm yumurta çeşitleri hayatım boyunca yaptım zaten ama hiç bu kadar kişiye yapacağım aklıma gelmemişti...neyse yaptım oldu :) Sonra deniz dünkü hüzünü fersah fersah attım...Kendime değil ama kardeşime arkadaş bile buldum buradan :) Çöpçatanlık dairesi her daim mesaide yani :)


Üzücü bir şey oldu..hemen arkamızdaki ormanlık alan yandı, her taraf duman altı oldu...millet alışık ama ben üzüldüm Ormanlar yanmasın loooo...azıcık daha dkkatli olunsanıza..nedir bu yani bira şişeleri ortada...vallahi ne zaman plaja insem..elimde poşetle iner oldum çünkü bira şişelerini bırakıyorlar burada kendini bilmez bazı insancıklar. Yangın söndürme uçağının denizden nasıl su aldığını yakından izledim epey bir havalıydı ama umarım bir daha görmem gerekmez.

Kertenkele Sülo ve Çekirge Selonun selamı var sizlere...bu akşam Çekirge Selo başıma kondu..epeyce de ağırmış vallahi azıcık ürktüm ama fazla kalmadı..depar alıp sıçradı gitti tepemden :)


Evet bu gecelik bu kadar...şimdi uyumaya gidiyorum.

Nickimsiz İyi Geceler Diler :)

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Yeni Arkadaşlarım Kertenkele Süleyman Ve Çekirge Selami :)

Her gün öğleden sonra Mutfağı ziyaret eden Kertenkele var bir tane...kahvrengi tenine siyah düzenli benekler konmuş aman bir yakışıklı bir karizmatik görmeniz lazım...yerde bulduüı karınca vs. yiyor..kısmen yer temizliğine yardımcı yani..hemde gönüllü. Bu arkadaşın düzenli ziyaretini keşfettikten sonra Kendi ürettikleri balların içinde öleyi tercih eden Arı arkadaşları bunun mönüsü için saklamaya başladım...dünden beri veriyorum afiyetle yiyior..maksat doğal geri dönüşüm, ekolojik denge bozulmasın :)

Çekirge Selami ise akşam ziyaretçisi...o hava karardıktan sonra geliyor ne aradığını henüz keşfedemedim ama bir o yana bir bu yana zıplayıp duruyor...o kadar da büyük ki azıcık tırsıyorum ama hayvanceğize de Selami zıplamadan yürü diyemezsin ki....ona da alışıyorum yavaşça :)

Bu koy buraların en temiz ve en el değmemiş yerlerinden biri...bir markete bile 1 kilometre yürümen lazım...Köy içinde bir tane erkek berberi var, bayan kuaförü için mutlaka datçaya gitmek lazımmış...düşünün yani..azıcık süs püs yapiim keke böreğe cazip görüneyim desen mümkün değil :)

Az önce ufak bir toplantı yapıldı...mutfak bölümünde sabah kahvlatıları bana kitlendi !!! gerçi çok bir zorluğu yok..hatta bana göre en kolay öğün, çalışma saatlerim sabah daha erken ve akşam da daha erken bitecek, buraya geldiğim ilk 2 gün öyleydi ve bana daha çok zaman kalıyordu yine aynısı olacak :) Bayram sonrası oda sayısı da azalacağı için daha rahat olur sanırım....herhalükar da öyle bir terapi şekli ki bu yaptığım iş...neden ofis kariyeri diye tutturmuşum ki onca sene, keşke bu alanda alıp başımı gitseymişim...yeni keşfedilen bir yetenek olabilirim hatta azıcıkta karta kaçmış :)

Bu günde böyle geçti gönüllü sürgün yerim de, personel ve müşteriler yaptıklarımdan memnun ben onları doyurduğum ve yaptıklarım hemen tüketildiği için daha da memnunum....Yapılan her yemek çabuk tüketilince kıymetlidir bence...günlerce sürünen hatta tekrar tekrar ısıtılan yemek sevmem, yememde açıkçası. Yiyeynlere lafım yok ama ne bileyim, anneme göre en pis huyum buymuş...Tencerelerce sarma yapıp ertesi güne kalmayacak şekilde dağıtırım, diğer yemeklerin hepsini de hatta...bu konuda en özlediğim kişi ise Canımın komşusu Yonca....Ne yaparsak illaki birbirimize bir tabak dahi vermeden boğazımızdan geçmezdi. Hele benim için yaptığı Filtre kahveler hala damağımın aklımın en güzel yerinde enfes tadı ile duruyor. Şu an da bile komşuyuz çünkü ben Datçadayım o da Bodrum da :)


Ay yaz yaz bitmedi...haydı ben denize kaçıyorum artık..gece yüzmenin keyfini kimse elimden almasın :)


Nickimsiz Datça da..sahilde çayını yudumlayıp bunları yazıyor....yalnızlığı çok yorgun uykuda, Nickimsiz az sonra Ege Denizi ile kırıştırıcak, Rodos ile flört edip, Simi' ye mavi boncuk atacak :))

Not: Sahilde oturduğum yer karanlık olduğu için bazen harf hatası yapıyorum..hoş ben bunu hep yapıyorum ama burada daha da fazlalaşmış...tekrar düzeltemediğim için affola :)

19 Ağustos 2012 Pazar

Palamutbükünde Şansıma Denizden Norveç Palamutu Çıktı :)

Bu gün deniz içi sohbet neymiş bende öğrendim nihayet...hatta deniz içinde tanışma faslı, ardından kahve içelim vs. teklifi bilem aldım :)

Kıyılar kalın kum ve çakıl taşı olduğu için hemen sahilden kendini atıp epeyce bir açılman lazım burada denizin keyfini çıkarmak için. Benim denize girdiğim yer ise bizim otelin plaji değil de...onun epeyce bir ilerisinde sessiz sakin, genelde çok kimsenin tercih etmediği bir yer. Geldiğim günden beri oteldeki kimseyle deniz sefası yapmadım...çünkü yakışıklı yalnızlığım bu tip şeylere pek gelemiyor asabı bozuluyor, bizde onun için birbirimizle daha rahat koklaşacağımız yerlere kaçmayı tercih ediyoruz. Üstümü değiştirip deniz kızı kıyafetlerimde epey bir açıldıktan sonra sırtımı sahile verip yakınlarda duran adaları seyre koyuldukduktan hemen sonra biri yüze yüze yanıma geldi. Yarı bozuk Türkçesiyle adını ve nereden geldiğini söyledi söyledi. Sonra geldiğim günden beri beni izlediğini söyledi. Şaşkın şaşkın bakakaldım adama...Allah Allah bu kadar kişinin ilgisini çekebileceğimi hiç düşünmedim doğrusu...çünkü genelde kendi halimdeyim, gerektiği kadar sohbet edip, gereken şeyleri yapıp kalan zamanları sessizlik içinde geçiriyorum.

Otelden çıkıp plaja kadar elimde sigara yavaş yavaş, taş toplaya toplaya gidip gelmem nedense garip gelmiş adama...adamda buranın aşığı bir yabancı..ama Türkçesi gayet iyi...Valhasıl adam denizin içinde sohbet etmeye gelmiş benimle...Öyle şaşırdım ki adamın ne adı aklımda, nede nereli olduğu, yalnız ena bir adam değildi öyle söyliim :) Deniz anasına, balık adam kıvamında bir arkadaş çıktı koca Ege denizinden :)

Neyse sohbet iyiydi. Otelde müsteri değilde çalıştığımı öğrenince, hele bir de mutfakta çalıştığımı öğrenince daha da şaşırdı...çünkü çalışan birinden çok konaklayan biri gibi bir havam varmış..artık o hava nasıl oluyorsa onu da ben pek anlamadım ama neyse artıkın :) Bu otelde çalışanların çoğu benim gibi burayı kendine sürgün yeri seçmiş ve hallerinden gayet memnun insanlar...hatta Pizzacımız Amerkalı bir Ryan var...ama er Ryan değil aklnız karışmasın :) Karısı Lobi de, kendisi mutfakta çalışıyor ve halinden çok memnun...çocukceğiz meğer Atom Mühendisiymiş Amerikada...sen o güzelim kariyeri bırak gel burada Pizza yap :) ama güzel yapıyor valla ne yalan söyleyeyim, hatta bir Altan abimiz var balık ustası, her çeşitini harika yapıyor onunla komşu bile çıktık :) Güzel yani herkes önceki hayatında bir şeyler yapmış...sonra kaçmış bir çeşit...benim kaçışım malum...onların derdi nedir kimbilir? Diğerleri zaten öğrenci, devam edecekleri yol belli sezon bitince...


Adam benimle tanışmaya yaklaşık 100 metre yüzdü...sonra bir de kahveye davet etti...eh bir daha karşılaşırsam ne cevap vereceğim bilemem...eğer boş zamanımda canım biri ile sohbet edip kahve içmek isterse hazır arkadaş avladım Ege denizinden...gerçi bu balık türü buranın balığı değil ama ne yapalım artık...Palamutu büktüğüm yerde şansıma Norveç Palamutu çıktı...hahahahah şaka be Norveçli değil onu biliyorum ama nereli inanın hatırlayamıyorum :)


Beni okumaya devam edim arkadaşlar...nasılsa deniz dışında bir yerde yine karşılarız...zaten izliyormuş ekbet gelir bulur beni...o zaman ayrıntı detay yazarım artık buraya da :)


Şimdi uykum geldi...ama markete gidip sigara alacağım...sonra duş..sonra biraz uyku

Nickmsiz Datçadan iyi geceler diler :)

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Sola yüzersen Simi(Sömbeki), Sağa yüzersen Rodostasın :)

Yaaa o kadar yakın işte buradan oralara yüzmek....Işıkları gözüme vuracak ama ben gece bile gözlüklerimi takıyorum gözümü almasın deyu...:) Bu gün yüzerken yanımda denizde sohbet eden bir kaç hanım vardı onların anlattıklarına kulak misafiri oldum. Dip dalgaları oralardan buralara denizde yüzerken düşürülen bir sürü ziynet eşyası taşıyormuş bu kıyılara...hatta geçenlerde birisi kalın bir altın künye bulmuş sahilde. Eğer dalabilitesi yüksek biri varsa denizin dibinde görünenleri toplamak içten bile değilmiş.

Geçenlerde bir gezi teknesinde Turistin biri cüzdanını düşürmüş....az ilerde dipte duruyormuş hala, dalıpta çıkarsak diye konuşuyorlardı...bu hatunlar da amma cingöz heee, benim aklıam gelmez denizde hazine avcılığı yapmak...benimm derdim taş toplamak, bana denk gelseydi o künye ortalığı ayağa kaldırmıştım Palamutbükün de, bu kimin diye...öyle süzme salağım yani :)

Bu gün arife olduğunu az önce biri söyledi de öyle idrak ettim...Aklımın ucunda bile değildi yarın bayram olduğu. Palamutbüküğünden kucak dolusu, bol iyotlu ve konu komşu manzaralı bayram tebrikleri yolluyorum size :) Büyük ihtimalle Mutfağım da yeni keşifler peşinde olacağım çünkü...öğle arasında da kusura bakmayın ama denizde fok balıkları gibi yüzmeyi tercih ediyorum...oturup tek tek mesaj atamayacağım kimselere...şimdiden kutlayalım ağlyıp zırlayan, alınan bozulan olmasın...ay aman çok da umrunuzdaydı dimi ama...bayramın kel körü benden gelecek mesajı bekliyordunuz...ay kendimi önemsemesem kıçım ortadan ikiye yarılır vallahi...nasıl bir özgüven, nasıl bir benmerkezcilik sormayın gitsin :)

Az sonra yatağıma uzanıp Criminal Minds dizisi izleyeceğim...Sağolsun Aliciğim iyi ki yüklemiş, şimdi  buralarda zaman geçirmek için iyi oluyor :)

Evet ben yerime gidiyorum artık...Haydi sizde sıcak sıcak okuyun içiniz serinlesin :)

Nickimsiz Palamutubüküp suyunu çıkarttı ve sizlere yazdı. Şimdi yalnızlığı ile sarmaş dolaş dizi izleeyecek, dalgalar ve cırıcır böcekleri ninni söyleyecek :)


17 Ağustos 2012 Cuma

Komik Şeyler.... :)

Küçük yerde her daim kraliçeymişsin...bu gün bunu anladım :) Şimdi burada çok süper Aşçılar var, ama her birinin branşı ayrı. Ben aşçı olmaktan ziyade sadece bu işin meraklısı biriyim...benim alanım da daha çok kek, börek vs....Bu noktada hitap ettiğim kesim sadece kalan misafirler değil..personel de oluyor hali ile...yani yaptığım ne varsa x2 şeklinde düşünün...yakında buraya afilli bir pastane bile açarım..hahahaha bende ki de nasıl kıçımdan üfürüklü bir hayal ama.

Neyse ben yine klasımdan ödün vermeden butik bir otele sadece butik şeyler yapıyorum...yani tekrarı yok, bir tane daha deseler belki, kaldıysa...yarın aynısını yap...ı-ııhhh imkansıbıl olmaz, canım neyi istiyorsa o :)

Yarın ki menuyü buradan yazabilirim ama, çünkü sizin bilmenizde bir mahsur yok. Yarın sabah dereotlu poğaça, aperatif için de brovni ve tuzlu anasonlu kurabiye var, haa bir de :)

Ben önce den de mutfak faresiydim ama şimdi ki kadar keyifli değildi...çünkü evdeki eşrafa yapıyordum...bir günden bir güne de burada ki gibi kıçımı kaldıran sözler etmediler ya bana. Abim mesela kafa kıran kurabiye diye bahseder yaptığım şeylerden ama burada fırından çıktığı anda bitiveriyor....ah ah ah evdekileri memnun etmek buradakileri memnun etmekten daha zormuş ya..amanın ben nerelere gitsem...ahanda gittim zaten :)

Burada personelin iş yoğunluğuna verdikleri yakıştımalar da ilginç...nasıl gidiyor diye sorduğunda klasik bir kelime var hemen onu yapıştrıyorlar ''ne yapiim yardırıyoruz'' neyi düşünürken, aklıma ilk önce kaseyi yardırmak geliyor ama bunu da kalkıp pattadanak söyleyemezsin ki. :)

Amanın şimdi yazınıp dururken aklıma geldi...ben yarın birde baharatlı ekmek yapayım..hatta bunu yayınladıktan sonra gidip hemen mayalayayım....hıımmmm süper fikir. Nickimsizin aklı yazarken gelir :)

Bura da yapılan bir ekmek var..içine biraz tarçın, biraz zencefil koklatmışlar da amanın millet ayıla bayıla yemelere doymuyor...eh bu da yanına alternatif olsun....Sanırım bu blog yavaş yavaş Nickimsizin kıçından uydurma yemek reçeteleri diye devam eder gider :) Böööö hiç de bilem de..nereye tıklasam birinin yemek bloguna denk geliyorum, benim ki de kusur kalsın...ustalara saygı sonsuz yani :)

Ben böyle terapi gibi sabahtan akşama kadar uzun zamandır yapmadığım tariflerimle..elimin altında her bir şey tastamam aklıma ne gelirse yapıp huzur buluyorum kendimi sürgün ettiğim yerde...Arada bir Denize kaçıyorum, Mehmet Akiften çay rica ediyorum, arada bir sigara tellendiriyorum, arada bir çamaşırhaneye dalıp mis gibi çarşaf kokularını içime çekiyorum....kendi mamullerinin içine düşen Arıların hayatlarını kurtarıyorum (yaw cici böcek yaptığının içinde boğulurmu böcük dediğin, dimi ama :) )

Sahilden çeşitli güzellikte taş topluyorum...ne yapacağım bilmiyorum ama, öyle güzeller ki toplamadan edemiyorum :) Buraya yakın Knidos antik kenti var..oradan bile üzeri kabartmalı taşlar vurmuş buralara ve doğanın yontmasıyla öyle güzel şekil almışlar ki...biraz merakı olan anlayamaz tarihi özelliğini ama benim gibi her bi boktan az buçuk anlayan ve araştırmayı seven meraklı bir salak varsa bilir o taşların kıymetini :)


Şu ana kadar her şey güzel....yalnız ani bir böcük saldırısı başladı...bacaklarımı bir şeyler ısırıyor ve ben artık kaçıyorum. Biraz film izleyip uyuyacağım.

Haydi kalın sağlıcakla....


Nickimsiz yalnızlığının huzurlu kollarında ama huzursuz çünkü bacaklarını tanımlayamadığı haşeratlar ısırmaya başladı :)

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Nickimsiz Datça' dan Bildiriyor :)

Nihayet İstabul uzağına düştüm. Şu an Deniz Kenarında bir çardağın altında yine salakça bir ruh halindeyim.  Biraz dinlenmek için uyuduğum da buraya geldiğimi hayal ediyormuşum güya, gözümü açtığımda yine evdeyim, hemen koşturup anneme bakıyorum vs. sonra tekrar gözümü açtım ki meğer evde olduğumu rüyamda görmüşüm bu sefer :)) Malum o kadar uzak bir ihtimaldi ki, şaşkınım hala, birazda özledim annemi doğrusu :)
Dalamandan buraya gelene kadar epey bir yer gördüm....uzun zamandır kayalık, tepelik, bötrü böcek dolu bir yer görmediydim...gözüm alışana kadar epey bir cebelleştik sonunda masmavi denizle buluştu gözlerim ve sonra cızzzz...süper oldu yani.

Bulunduğum yerde bir sürü de ünlü varmış, Emel Sayın, Şener Şen...hatta dakika bir gol bir hesabı Şevket Altuğ' u bile gördüm.

Velhasıl Sürgün yerim oldukça güzel bir yer....yapacağım iş te güzel...eh bana da keyfini çıkarmak kalıyor sanırım. Bir hafta kadar alışma sürecim olur ama şimdi den bir çok arkadaşla iyi anlaşmışa benziyoruz...ben diyorum da bakalım öylemi olacak gerçekten. Çünkü insanın bol olduğu yerde her zaman bir sorun vardır. Evet şu an hala sersem gibi olduğumdan ilk izlenimlerim bunlar...zaman buldukça daha net bir şeyler oluşur ve yazarım.

Haydi Kalın Sağlıcakla

Nickimsiz sevgili yanlızlığı ile bu sefer Datça da :)

12 Ağustos 2012 Pazar

Arkadaşın Biri Anekdot Bilmemkaç; Conan'ın Kılıcı Zenci Olursa :)

Hani şu benim alıp-vermeyi çok seven bir akadaşım varya...arada yediği golleri hangi Futbolcudan yediğini hatırlamayan, sonra moraran. İşte size onun son macerası.

Geçen ay Futbol takımı kuramadı ya bu, performans düşüklüğü olduğu için bu ay son hız çalışmalarına başladı. Netten bir-iki tane as eleman yaptı, ama asıl aklında kalanı zenci bir arkadaş olmuş. Onunla nasıl buluşacağını anlatırken bile ağzının kenarlarından salyaları akıyordu düşünün yani :) Adam da yakışıklı felanmış ha, öyle bildiğiniz hasbel kader kendini buraya atmış biri değil. İşi gücü olan, epey bir bakımlı vs. Bu arkadaşı ile maça çıkmadan bir gün önce ne olur ne olmaz diye hazırlık maçı da yaptı üstelik. Malum zenci deyince aklımıza ilk gelen boyu pusu olmuyor :)

Neyse kızımız hazırlık maçını yaptı onu anlattı...anlatırken ben yoruldum ama o formdaydı yani. Ertesi gün zenci arkadaşıyla buluşmadan önce de konuştuk...Saatler sonra eve geldiğinde bir daha konuştuk ama bu sefer ses tonunda bile bir memnuniyet, bir mayışmışlık, bir tatmin olmuşluk vardı...adamın performansından, enine, boyuna, kilosuna, pozisyon ve atakların ayrıntılarına varana kadar her şeyi tekrar yaşarmışçasına anlattı  bana....ben onu dinlerken daha çok yoruldum bu sefer, çünkü 2 gün içinde bu kadar maç özeti bana göre değil yani :)) Malum benim yalnızlığımla gayet seviyeli bir ilişkim var,böyle şeyleri değil hayal etmek, aramızda konuşamayız bile öyle bir seviyeliyiz Yalnızlık bey ile :)

Arkadaşım bana anlattıktan sonra hızını alamamış olacak ki bizim diğer kızlara da anlatmış...kızlardan konunun içeriği ve ateşli olmasından mütevellit ayılan bayılan olmuş. Maçı yapıp golleri yiyen ayrı keyif almış, dinleyenler de hayallerini şenlendirmiş...kimisi anlatımın hazzından kendini parmaklamış, diğeri sevgilisini aramış hemen maç  yeri ayarlamış, öteki kocası gelir gelmez üstüne atlamış :))

Velhasıl bir arkadaşın yaşadığı olay herkesi ayrı ayrı memnun etmiş...hepsi iliklerine kadar rahatlamış stres atmış. Biri bir yemiş, diğerleri bin doymuş...Nickimsiz' e de bunu yazıp sizinle paylaşmak düşmüş :)

Haydi Kalın Sağlıcakla...sıcak sıcak okuyun içiniz bir hoş olsun :))

Nickimsiz seviyeli ilişkisi Yalnızlık bey ile bavulunu hazırlıyor..arada bir mola verip bunları yazıyor :)

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Dünden Bugüne Annemin Çamaşır Makinaları ile Yasak Aşkı :)

Benim Annem çoğu klasik Türk anası gibi temizlik titizlik hastasıdır. Kendimizi bildiğimizden bu yana şahsından emdiğimiz sütleri burnumuzdan getirmiştir bu yüzden :) Ama nedense sadistçe bir çamaşır tutkusu vardı. İlk Makinamız Merdaneli Makinayı asabi bir tutku ve aşkla sevmiştir. Hem tekme tokat dalar, işi bitip pırıl pırıl çamaşırlar yıkandığında öper koklar, adeta tapınırdı makinasına.  Çamaşır gününde annemin gözüne gözükmemeye dikkat ederdik çünkü o günler garip bir ruh haline büründüğünden bizide içine atıp evire çevire yıkayacak, üstümüze çivit, çamaşır suyu vs. atacak korkusundan kıyı bucak, sus pus saklanırdık evin kuytu köşelerinde. Hayır evire çevire yıkanmak sorun değilde..işin bir de merdane den geçme kısmı var o işte bizi yusuf yusuf ettirirdi yani.

Aradan yıllar geçti otomatik çamaşır makinasına aşık oldu annem. Merdaneli makinasına da kıyamadı ama ne yapsın artık çalışmıyordu. Bizde biraz daha büyüdüğümüz için artık çamaşır makinasında yıkanma ihtimalimiz kalmadığından evde cirit atardık tabi ki :) Annem haftalık değilde bir kaç günde bir yıkamaya başladı çamaşırları. Makina otomatik olduğu için temizlik sadistliği had safhaya da çıktı tabi. O gün giydiğimiz ne varsa ayrıştırılır beyazlar çamaşır suyu ve o zamanların beyazlatıcıları ile birlikte maiknaya atılır hemen yıkanırdı. Lekesi bile olmayan beyaz gömlek ve tişörtler için az fırça yemedik Valide Sultan dan. Otomatik makina ile aşkı daha derin olmuştu sanırım, çünkü yanına giderken bile kılığına kıyafetine dikkat eder, bir kat makyaj yapmadan asla karşısına çıkmazdı. Ah ah bütün kaprisi canım Merdaneli çekti garibim :)

Arada bir annemi banyo da makina ile karşılıklı otururken basardık...ne yapıyorsun Anne diye sorduğumuz da dakikasını beklediğini söylerdi. Çünkü ön yıkamalı programı tam 2-3 kere çalıştırdığı olurdu da bizim Validenin. Bu makina defalarca kere servis gördü maalesef çünkü programına göre kullanmazdı makinayı... Makina bu mekanik mi dayanır artık, dimi yani :)

O makina da bozuldu yerine ondan daha süper bir makina geldi...Bu sefer rahatsızlığının başlangıcında olduğu için biraz zorlanmaya başlamıştı ama çamaşır yıkama görevini kimseye vermedi. Çamaşır bir evin yüz akıdır der hala daha. O beyazlar yıldızlar çaktıracak kadar beyaz olacakmış dışarı asılırken, birde intizamlı asılması lazımmış. Çarşaflar bir yere ve aynı hizada, mümkünse en açık renklerden soft renklere doğru, iç çamşırları en geride kimsenin göremeyeceği yere vs. vs. böyle de bir disiplin şekli vardı. Çamaşır işi annemin en mühim işiydi...hala öyle ama şimdilerde yapamadığından bize fırça kaymakla geçiyor her günü. Allah var biz onun kadar özenli değiliz. Yani yine beyaz vs. ama onun yıkadığı çamaşır haftalarca yumaşıtıcı kokar ve kıyafetlerimizi herkes iç çeke çeke koklardı vallahi. Annemin konu komşuya çamaşır yıkama incelikleri konulu konferansları vermişliği çok olmuştur. Öyle efsaneydi yani arkadaşları arasında :)

Son makina ile de çok yakaladık bunu biz...hatta ben bir gün detarjan kutusunu severken yakaladım ne yapacağını şaşırdı. Sonra epey bir geyik konusu yaptım...terliği yedim de sustum en sonunda. O terliği yediğimde de 35 yaşındaydım. Düşünsenize nasıl bir annem var benim :)

Biz evlatları olarak evde kalmış deniz anaları olduğumuz için kadın bizi hala ergen veletler zannediyor :) Şu an 39 yaşındayım hala beni arkadaşlarımın ayarttığını düşünür ve arkadaşlarımı azarlamayı kendine görev sayar :) Oyyy canım benim yaaaa...seviyom kadını her hali ile ne yapayım. Oğlak burcu kendisi takıntılı, karanlık düşünceli kadının teki. Bu model de nedense hep çevremde annemden tutun en yakın arkadaşlarıma varana kadar çoğu oğlak burcu...Allahımmm kurtulamadım ben bunlardan :))

Velhasıl benim annemin temizlik hastalığı çocukluğumuzda yaşadığımız bu travmalı durumdan mütevellit bize çok az sirayet etti. Ben mesela sadece sinirliysem ince detay temizlik yaparım..yani kulak çubukları ve çamaşır suyu ile yere yapışmış seramik aralarını temizleyen bir ben görürseniz anlayın ki çok sinirliyim :)

Ama annem onu bile beğenmez kıçımızın ucu ile yapıyormuşuz biz her işi...ah ben olsam diye başlar artık akşama kadar konuşur :)
Ama çamaşır mühim...bazen katlasın diye verdiğimiz şeyleri beğenmez atar tekrar yıkayın bunları der. Arada bir banyoya sokturur kendini makinasına  bakar, dertleşir, bizi şikayet eder. Annem ve Çamaşır Makinaları ile yaşadığı aşk şu aralar uzaktan uzağa devam ediyor, birbirleri ile telepati yolu ile anlaşıyorlar :))


Haydi kalın sağlıcakla...sıcak sıcak okuyun içiniz serinlesin :)

Nickimsiz ve Yakışıklı Yalnızlığı İstanbula veda hazırlığında...yakında başka diyarlardan yazmaya devam edecek ve sanırım bir daha da dönmeyecek, tabi belli olmaz da ama niyeti o yönde :) gidersem arada bir de ziyarete gelirim, o kadar üzülmeyin canım  :)

10 Ağustos 2012 Cuma

Hindistan da ki Sadu yada Sadhu Amcalar ve Yaşam Şekilleri :))

Meditasyondan bukle bukle olmuş Sadu amcamın Cırnakları :)
Hindistan da yaşayan kendilerini tüm dünya nimetlerinden soyutlamış bazı amcagiller var. Bunlar Hindistanın hemen her yerinde, ormanlarda, kovuklarda, Ganj nehirinin kenar köşesinde paso ot içip, kafa bir dünya öyle sap sap oturan amcalar.Bizde Sadu dünya da ise Sadhu olarak biliniyorlar.Bunların görünürde böyle pejmürde, bit, pasak içinde olduğuna bakmayın, bu amcazadeler kendilerini sadece meditasyon yolu ile özgürlüğe ve tanrıyı düşünmeye adamışlar. Bunların birde kadın versiyonu var onlara da Sadvi deniyor.

Şimdi bu Sadu lar var ya...işte bunlar rastalı saçları, dal, taşak halleri renkli boyanmış vücutları bütün dünya da ki erkeklerin bazılarının ilgisini çekmiş olacak ki içlerinde yabancı sadular da var. Bunlar günlerini sürekli meditasyon halinde geçirdikleri için garip şekillerde günlerce haftalarca kalabiliyorlarmış (benim şahsen 15 dakika aynı pozisyonda oturunca kıçım, başım tutuluyor, vallahi hayret ettim:) ) Kendilerine daha acı çektirmek demin bahssettiğim garip şekillerde senelerce kalabilitesi ve cinsel organlarına taş bağlayıp gezen tipleri bile var...ay bunların kadın olanları ne yapıyor acaba çok merak ettim bak şimdi :) Göğüslerine taş bağlayıp mı geziyorlar ki ??

Tabi bunlar eğlence,cinsellik vs hiç bir şeyde gözleri olmadığından, toplumda bunların bir çeşit korumacı güçleri olduğuna inandıklarından besliyorlar bunları...ohh mis gibi yaw bende Sadvi mi olsam ?..kapımın önünde bitli, pireli otururum...belli bir süre sonra millet zaten beni beslemeye başlar...oh mis mis nefis :)

Bu amcalara özel festival felan da yapıyorlar...tüm dünyadan Sadu öğretisine meraklı binlerce tip geliyor...o festival zamanları ot çekip kafa duman gezmekten beyinleri eridiği için..kendini kaybedenleri de bir süre sonra uluslararası aramaya başlıyorlarmış. Benden size demesi eğer oralara gidip bende kaybolayım diyorsanız zor biraz..Bizim Analarımız vallahi yaşınıza başınıza bakmadan bir temiz sopa çeker ki size aklınız durur...ya normal seyahat edeceğim deyin yada iş toplantısına gidiyorum deyin...yoksa yanarsınız diyim :)
kim bilir kaç senedir bu şekilde duruyor.

Bu amcaların durumunu bize göre yorumlayacak olursak...bunlar zaten bir boka yaramadıkları ve iş güç bilmediklerinden kendilerini vuruyorlar bu yola...görünür de acı çeken adam ama geceleri de alemden aleme akıyor, çünkü bunların hastası kadınlar da var :) taş bağladıkları cinsel organlarına bu sefer kadınları takıp gezdiriyorlarmış sırf fantezi olsun diye...ne gülerim ama :) yani biz Türk Kafası ile direkt bu şekil düşünürdük. Yoksa ben işin uhreviyatına vardım çoktan. Benim ki sadece olabilir fikrine bakış açısı şeklinde.

Demek ki neymiş ? Sadular Canmış...Sadular bir çeşit eren, evliyagillerdenmiş. Çook uzun yıllar Sadu olan amcagillere de ''Yogi'' denirmiş...Bizim bildiğimiz Ayı Yogi değil ama yanlış anlaşılmasın :))

Aşağıda bir kaç resimde paylaşıyorum...Hatungiller bakıp aşık olursanız vallahi karışmam..çünkü resimleri netten toparladım. Mail atıp da beni bununla tanıştır vs. demeyin yani :))))
Cinsel Organına Taş Bağlamış Saducuğum .Nasıl bir acı çekme şekli ise artık :)Tanrı kabul etsin Kardeşim benim yaaa...


Astral Seyahat Muhabiriniz Nickimsiz sizin araştırdı ve yazdı...haydi sıcak sıcak okuyun bünyeniz serinlesin :)




9 Ağustos 2012 Perşembe

Bende Kedi Bokundan Mamul Kahve İçmek İstiyorum..banane yaaa :)

Şimdi Endonezya da yaşayan bir kedi türü var, adına minsk kedisi diyorlar. Bizimkilerin bokundan kahve hariç her bir şey çıkıyor ama bu kediceğiz bizden daha çok kahve bağımlısı, onun için de habire kahve tanesi yiyor ve kahve tanelerini sindirmeden dışkılamak suretiyle bünyeden atınca bu bokları altın bulmuş edasıyla toplayıp bir sürü işlemden geçirip Dünyanın En Pahalı Kahvesi olarak satışa sunuyorlar.

Kediceğiz bu taneleri mide ve bağırsak enzimleriyle normal kahvelerden daha yumuşak içimli bir hale getiriyormuş, bu kahve koyu ve çikolata gibiymiş. Kopi Luwak deniyormuş bu kahveye ve bu kadar pahalı olmasının nedeni yılda sadece 250 kilo üretilebilmesi. Jet Sosyetenin en gözde içeceği arasında başlarda yer alıyor. Bizim Ülkemiz de ise bazı Kazık Marka Kafelerde içilebiliyor ve fincanı 70 TL. civarında (oha hayatta vermem ben bu parayı, verdirtmem de, benim mis gibi Filtre Kahvem bana yeter yaw )

Görüldüğü üzere kedi bokundan bir fincan kahve içmek neredeyse 3 günlük mutfak masrafına eşdeğer de. Bizim kedilere de kahve taneleri yedirelim..sonra bunlar dışkılasın biz de kendi kedi boklu kahvemizi kendimiz üretelim. Tamam gerçi biraz zahmetli bir iş ama hobi olarak denenebilir bence. Ben Bidiciğime yedireyim köpek dışkısı ve eşsiz tadı ile kahve dünyasına yeni bir ürün kazandırayım...hatta kendim de yiyip bunu yapabilirim.......ay kendim yazarken bile midem bulandı beeaaaa..öğk. ay bazen öyle bir pislik olasım tutuyor ki...neyse ben kısmını geçelim...köpek ve kedi uygundur..haydi yeni hobiniz hayırlı olsun.

Nickimsiz üşenmedi bi koşu Endonezya ya gidip sizin için araştırıp geldi. Dünyanın İlk Astral Seyahat Muhabiri Nickimsiz :))

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Yumuşak Konuşma....Terapi

Bu yeni bir video çalışması...yada ben yeni keşfettim. Youtube da bir sürü bu tarz video var, bunların çoğu kadın. Kadın kameranın önünde kısık sesle konuşuyor, günlük şeylerden bahsediyor yada havlu vs. katlıyor ve bunlar inanlılmaz izlenme rekolarları kırıyor.
Nedeni gayet basit...amaç sadece rahatlamak yani bu videoları izlerken günlük streslerinizden arınıp o seslere odaklandığınızda beyniniz ve vücudunuz gevşemeye başlıyor...bir çeşit terapi yani. Ben ilk izlediğimde ''ay kadın galiba isterik'' vs. gibi şeyler düşündüm...malum Türküm önce kafam en absürt şeye gidiyor. Sonra başka videoları da izledikçe beni rahatlattığını tuhaf bir şekilde keşfettim. Dün ise gereken tedavi şeklini aldım ve bu tarz bir video izlerken uyuyakaldım...yani masal gibi, kadın yavaş ve yumuşak şekilde konuşuyor, bazı eşyalara dokunuyor ve onun çıkardığı ses rahatlatıyor bünyeyi.  Biliyorum inanması zor ama deneyin. İzlemeniz için bir kaç tane aşağıda paylaşıyorum. Uyku ve stres problemi olanlara rahatlamak için farklı bir seçenek. Yabancı dilim yok kadın ne diyor anlamıyorum diye düşünmeyin...sadece sesin yumuşaklığına odaklanın....bu tarz video izleyip yabancı dilini geliştiren çok kişi var unutmayın :) Zararı yok faydası ise meraklısına yada bu tarz seslerin rahatlatılığına inanan herkese..bende varmış mesela bana ninni gibi geldi. Kendimin farklı bir yönünü de böylelikle keşfettim.


Nickimsiz iyi geceler diler :)

O Bana Küs, Ben de Ona....

Onca dua, o kadar iyi niyet, onca olumlu beklenti ve sabır sonucu elime geçen hiç bir şey yok ya...tükendim artık. Hiç bir zaman gerçek anlamda birinin yada bir şeyin kötülüğüne uğraşmadım, aklımın ermediğinden yada yapamayacağımdan değil gerçekten istemediğimden, birinin yada bir şeyin kötülüğüne uğraşsam elime ne geçecek ki ? Anlık kararların ve öfkelerin geri dönülmez sonuçlar doğuracağı durumların insanı değilim ki ben. Sabır en büyük erdem deyip sabrımı zamanla öre öre bitmek bilmedi ya acı...bir ferahlık yok, yediğin kazıkların da haddi hesabı sayılmayacak kadar çok...o kadar çok yemişim ki daha da olmaz dediğim her yerden üstüme düştü koca kalas gibi. Kutup ayısı ile evlenip çoluk çocuğa karışasım var o derece :)

Velhasıl sonuçta yarattığını unutana bende küstüm artık....vicdanımla idare edip gideceğim. Ettiğim dualardan sanırım bir sürü cennet arsası satın alınırdı ama ne yazık ki ne kadar dua etsem o kadar kötüsü ile karşılaştım. İsyan mı ediyorum ? Evet ya ediyorum, bir kere de ben edeyim...cehennemine mi atacak vallahi atsın umrum değil...hani bir hesap günü var ya o zaman huzuruna çıkıp beni cehennem de bırak ben hayırlı kulun olmak istemiyorum demeyen Nickimsiz ne olsun....

Varsan ses ver yada çarp bir yerlerimden...........................................................yok, bana meşgul hep Yüce Rabbim, bazıları ile direkt hattı var ama biliyorum, hatta o kişilerin içlerin de kurt var ama onlara benim gibilerden daha eşit davranıyor nedense. ! Ben bir süre kulluğundan istifa ettim haberin olsun. Sıkıldım, bunaldım iyiniyetle başladığım çoğu günün boka dönmesinden. Yaptıklarıma ve yaşadıklarıma bir karşılık bekleyerek yapmadım ama sürekli de çelme  hak etmiyorum. Okursan Meleklerini yolla, kanatlarını yolar geri yollarım sana merak etme. Geçen gün bir yokladın gittin ama ben korkmadım emin ol...çünkü benim içim çok rahat, sana bile kendimden emin bir şekilde gelip çatır çatır hesap sorabilecek durumdayım. Hani diyeceksin ya ''ey kulum benim için ne yaptın'' diye. Sıralamak yada liste tutmak aklıma gelmedi vallahi, sende bunu soruyorsan seninde mi mefaatin var bizden ? Sen benim gibiler için ne yaptın deme hakkım yok mu yani ? e o zaman bu beyini neden kafamın içine koydun ki ?

Ay çok sinirliyim sana onun için kafamı daha da fazla kurcalatıp cevap bile veremeyeceğin sorular ürettirme bana...beni bir süre rahat bırak ne hayırlı bir kul, nede hayırsız bir yaratık olmak istiyorum...sadece bir süre kazasız belasız zaman dilimi istiyorum. Sevdiğin kuluna bu kadar zorluk çıkartıyorsun ya...eğer gerçekten böyle ise beni biraz sevme ya....ne olur bir süre sevme !

Allah bizi sınamaktan yorulmadı belki ama ben artık sınanmaktan yoruldum..imza: kulun !

Eh akşama da böyle başladım haydi uğurlar olsun :)


7 Ağustos 2012 Salı

Benim Bildiğim Nişantaşı :)

Rumeli caddesinin orta kısmında Pangaltından giderseniz solda, Teşvikiye tarafından gelirseniz sağda kalan Golden Çikolatacısı vardı. O çikolatacının ara sokağına girdiğiniz de ilerde sağ köşe de Eniştemin berber dükkanı vardı. Eniştemin dükkanına uğradığımız zaman o çikolatacıdan kalıp kalıp çikolatalar alırdı Eniştem bize, bayramlarda mutlaka 2-3 kat elbise seçtirirdi  orada ki toptan mağazalardan. Rumeli Caddesi küçük parke taşlıydı o zamanlar...çok deeğil bu zaman 80' lerin ortalarından bahseddiyorum.

Sonra Dizney adında çocuk ayakkabıları satan ve tabelasında Miki Fare olan bir mağaza vardı, ayakkabılarımız hep oradan alınırdı. Nişan Taşının olduğu yerin tam karşısında şimdi ünlü bir mağaza olan yerde ise Ankara Pazarı adlı bir market vardı. İlk Paket bakliyatları orada gördüğümü hatırlıyorum...yoksa hepsi kilo ile satılırdı .Bende Dinozor olmuşum maşallah yani :)))))

Ama Nişantaşı o zaman Nişantaşıydı asıl...Teneke Mahallesi bile vardı, bıçkın delikanlıları vardı, mahalle ve komşuluk kültürü vardı. Nişantaşında hiç bir çocuk kaybolmamıştır bence çünkü mutlaka biri sahip çıkar oradan buradan tanıdık çıkar çocuğu ailesine en geç 1 saat içinde teslim ederlerdi.

Ergenlik dönemlerinde Hadi Çaman Tiyatrosu önünde şimdinin kadınlarının, kızlarının hatsa olduğu Nejat İşler ' in işporta tezgahı vardı. Saçları uzun, dar kotu ve atletleri ile meşhurdu o dönem ve o zaman bile hayran kitlesi çoktu. Benim kitap ve eski dergi almışlığım çoktur mesela, sırf salak salak bakalım da içimiz rahatlasın, bünye adam nedir bilsin öğrensin diye, öyle bir hoştu yani adamceğiz :))

Sonra bir cafe vardı orada yine...genç kız rüyası diye bir tatlısı vardı ama sipariş etmesi biraz cesaret işiydi çünkü koca bir muzu tabağın orta yerine bütün ve diklemesine koyup öyle servis ederlerdi çikolata sos eşliğinde...benim sipariş edip ucunu da görmemiş gibi ısırmışlığım var sırf piçlik olsun diye :) yiğit delikanlı kız havasındayız ya kim takar edep adabı yani..eh yapılması gereken ve yıllar sonra yazılması vacipmiş ki yapmışım, oh ne iyi olmuş :)

Haa birde Valikonağı caddesinde sadece bir spor kıyafetleri satan mağaza vardı adı da Fuat Hayat' tı, hala duruyor mu bilmiyorum ama okul gösterilerinde orada pisi pisi ve mayo bulmak için haftalar öncesinden sipariş vermek gerekirdi çünkü geç kalırsan gösteri ve onca ay hazırlık boşa giderdi. Şimdiler de Deniz anası gibi olsak ta eskiden Jimnastikçiydik yani..lütfen çok bi reca edeceğim :))

Çakmakçısı, avrupa ürünler satan işportacıları ve insanları ile kendi halinde yine canlı ama daha samimi bir yerdi benim bildiğim Nişantaşı...Şimdi yine güzel ama insanları bir soğuk, balık bakışlı çünkü, çoğunda botox var..yada herkes aynı cins saç baş ve kıyafetlerle geziyor, herkes benzersiz bir benzerlik içerisinde....Valikonağında ki Konak Pastanesini de unutmayalım meyve şekerlemeleri ve her türlü ürünü ile bana göre hala en birinci Pastanesidir Nişantaşı nın ve eskidir.....

Haydi kalın sağlıcakla..sıcak sıcak okuyun içiniz serinlesin :)

Büyüdüğüm Şarkılar.....


Hepimizin vardır ya..işte benimkilerden bir kaç tanesi, çoğunu annem kendine göre Türkçe yorumlar söylerdi. Yemek yaparken, temizlik yaparken, cam silerken, bizi yıkarken...Ah canım ya şimdilerde ona dinlettiğim zaman gözleri boşlukta o anılarla buluşuyor, bir yarım tebessüm yüzünde, bazen de komik anıları anlatırken gülüyor bu şarkılarla. Anneme iyi gelen, bizi uyutup ta büyüten şarkılar bunlar :)
En çok ben bezdirmişim ama, hem kekeme hemde meraklı, durmadan sorular sormaya çabalarmışım...az sonra dinleyeceğiniz şarkıların melodileri ile heceleyerek konuşurdum ben, çünkü ağır vaka kekeme idim :) Şimdi inanması çok zor ama gerçek..sanırım yazılarımın birinde yazdım ben bunu. Neyse okumayanlar öğrensin yeniden :)


En son iki video ya dikkat çekmek isterim, çünkü Tom Jones' un sanırım hafta sonları televizyonda konser bantları yayınlanırdı, başta annem, Mari teyzem, onun ablası Fani Teyzem ve bir kaç komşu hanım daha bir araya toplanır kadınlar matinesi gibi ağızlarının suları aka aka bu adamı hayranlıkla izlerdi. Kocalar her daim koca ama adam ilah ya utanmasalar don, sütyen fırlatacaklar televizyona o derece kendilerinden geçerlerdi yani. Adamın kalça hareketlerine odaklanırlardı, fiziğine bayılırlardı..aman aman görmeniz lazımdı o hallerini. Ben o zaman pek algılayamazdım ama şimdi neden olduğunu anlıyorum...ama o zaman bile gözlem yaparmışım ki hatırımda kalmış bu halleri. Şimdi annem hariç hepsi göçüp gitti bu dünyadan, ama öyle güzel anılar bırakmışlar ve öyle çok emekleri olmuş ki üstümüzde hemen hemen her gün anılmadan sevgiyle bahsi geçmeden olmuyor. Biz sanırım ailece bu komşularımızın bize kol kanat germeleri sayesinde büyük bir güven ve huzur içinde büyüdük. Yukarıda bahsi geçen teyzelerim Yahudiydi, Ermeni komşularımız, Süryani komşularımız, Rum komşularımız vardı..ayrım nedir bilmediğimizden şimdilerde yapılmaya çalışılan ayrımcılıktan..hele ki anlamsız Yahudi Düşmanlığına aklım ermiyor benim. Biz böyle büyümedik ki...Kilise,  yada, Havra hepsini Allahın evi bildik dua ettik saygı duyduk...aman konu nereye geldi yine..Neyse güzel anılarımı kirletmesinler, benim gibi renkli bir mahallede yaşasalar ve o insanları gerçekten tanımayı deneseler sanırım düşünceleri ve bakış açıları değişirdi. Eski sevgilim Yahudiydi en ufak bir rahatsızlık duymadım yanında...çocukluk arkadaşlarım ve şu an hala sırdaşlarım olan Ermeni arkadaşlarım, Alevi arkadaşlarım yazmak ayrımcılıktan değil belirtme ve anlamanızı sağlamak için..şimdiler de garip algılnıyor ya...benim çocukluğumda değildi..o zaman daha mı Medeniydik ?...yada kaç kişi kaldık ayrımcılığın ayrılık olduğunu bilen ?

Neyse çocukluğum ve şarkılarım buyrun afiyetle dinleyin..sizi de götürsün gezdirsin benim çocukluğumun geçtiği yerlerde yada sizin büyüdüğünüz yerlerde :)) 

Nickimsiz terasta sevgili yalnızlığı ile çocukluk anılarını tazeliyor, gülüyor, kendi çapında eğleniyor, arada bir rüzgar esiyor serinliyor :))





6 Ağustos 2012 Pazartesi

Olimpiyatlar :)

Şu Olimpiyatlar bizde yapılsaydı nasıl bir açılış yapardık diye düşündüm şahsen, düşünürken de epey bir eğlendim kendi çapımda.
Sayın Dingilizler meşhur olan her vatandaşını ve öğelerini kullandı ya...vallahi bizde öyle yapardık emin olun :)
Ben eğer bizde bir olimpiyat yapılırsa ilk açılışı kılıç-kalkan gösterisi değil de. İstiklal Marşı, ardından Atamız ve Şehitlerimize bir dakikalık saygı duruşu ve ata sporumuz olan Cirit ile açılmasını öneririm. Çok güzel iç kabartan bir bilindik bir halk ezgisi çok sesli koro eşliğinde epey bir şahane olurdu kanımca. Ardından güzel bir zeybek gösterisi ortamı daha coşkulu bir havaya sokardı. Sonra şimdilerde bir dizide oldukça bahsi geçen Matrak gösterisi, ardından Mehter Konseri ve ilk kısım bitiş Karadeniz halk oyunları...bu başlangıç Gelen pek çok misafire Türkiye de ki etnik çeşitliliği ve bütünlüğü hakkında fikir verirdi bence.
ikinci kısım Kürtçe ve Türkçe bir halk Türküsü ile başlardı. Mümkünse bir ağıt ve ardından ağırdan normal bir ezgiye geçiş..çok vurucu olurdu bu sahne bence. Ardından Sporcuların geçişi ve son olarak Olimpiyat meşalesinin yakılması ve yine İstiklal Marşı ile son bulurdu. Burada komiklik ve absürt bir durum yok..hatta gayet güzel bir açılış konsepti oldu ve daha çok ekleme de yapılabilir. Eğer yaşıyor olursam söyleyin Olimpiyat komitesi beni bulsun...ben onlara açılış için danışmanlık yaparım :))

Tabi ki böyle olmazdı bizde ki açılış...Sahneye ilk İborottiyi koyardık biz (küçümsediğimden değil ha, aksine sesine ve pek çok şarkısına hastayım dır) adamceğiz güzel bir konser ardından kendince özlü sözler söyler sahneden çıkardı. Ardından Dövlet büyüklerimizin bir ton koruma eşliğinde bayıltıcı konuşmaları olurdu...millet esnemekten bunalırdı kesin :) peşinden bir de sema gösterisi olurdu. Herkesin başı bir güzel dönerdi. Sonra bir karı-koca kavgası ve adamın kadını nasıl tepelediği spor gösterisi şeklinde yerini alırdı. Onun ardından yılbaşlarında Taksimde karıya-kıza sarkıntılık eden bilimum gözü dönmüş adamın kızlara ve turistlere nasıl sarktığı hoş bir gösteri olarak sunulurdu. Yurttan sesler korosu, Hz. Muhammedin hayatı konulu bir gösteri,her birinden 6-7 çocuklu ve yaklaşık 4 karılı adamların stadyumda yürüyüş korteji,Sonra miniklerin spor gösterileri, ulusallığı değil de Dindarlığı daha çok çağrıştıran ve buranın Dini bütün Müslüman Ülkesi olduğunu misafirlerin gözlerine gözlerine sokan pek çok gösteri ve mini konserler. Sporcuların geçişi ve dua ile kapanış olurdu.....daha çok ekleme de yapılabilir...ama bizde sanırım böyle olurdu :) Ulusal ve Milletin etnik çeşitliliğinden çok bu unsurları öne çıkartılırdı..tabi ben yine şimdi yaşadığımız günlerin getirisi ve gördüğüm şeyler üzerine yazdım bunları..Hafif de eleştiri var kabul ama nasıl eleştirmeyeyim ki...izlediğimiz pek çok haber bunlardan ibaret değil mi artık ?

Ben tabi ki işin esprisi ve hiciv indeyim...burada kalkıp da politik yazılar yazacak değilim, kafamın basmadığından ve yazamayacağımdan değil...gerçekten istemediğimden, yoksa gözümün gördüklerini, aklımın hayretle algıladıklarını yazmasını inanılmaz derecede çok iyi beceririm :)

Evet olimpik yazımın sonu...ay daha yazılası var da vallahi sıkıldım. Azıcık oyun moyun oyniim bir kaç bir şey okuyayım..sonra bakarız aklıma bir gelirse yazarım gelmezse belgesel eşliğinde uyurum artık :)

Nickimsiz iyi geceler diler ve serin serin uyumanızı temenni eder :)

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Nerede Bizde O Kaşarlık :)

Arkadaşımızın biri vardı. Bir aralar şu erotik hatlardan birinde, evinde saat başına para kazanmaya çalışıyordu. Bir gün bize geldi bu, yanında da o telefon hattı arayana açıyor açık seçik konuşup adamların hayallerini süslüyordu ses tonu ile. Merak ettik biz de ay dedik dur çalan telefona biz cevap verelim biz konuşalım.

Denemediğimiz için bilmiyoruz ki, biz de rahat rahat konuşuruz sanıyoruz, arayan ilk telefona yanımda ki başka bir arkadaşım cevap verdi yalandan bir isim attı, selam kelamdan sonra adam artık ne söylüyorsa nutku tutuldu bunun konuşamadı, adam da istediğini alamadığı için küfür kafir dümdüz gidip kapatmış. Bizim kız kıpkırmızı bir surat, yediği küfürlere alınmış, gözleri dolmuş bir şekilde telefonu arkadaşa verdi. Epeyce de bir kendine gelemedi. Ben de ahkam kesiyorum aman ne varki ne alınıyorsun sanki adamı tanıyormusun vs. ben şöyle konuşurum böyle söylerim diyorum. arkadaş ta '' yaaa sende aç da konuş bakalım becerebilecek misin bakalım'' diye kendini avutmaya çalışıyor.

Biraz daha hattı kullanan arkadaş baktı telefonlara, bende onun nasıl konuştuğunu dinledim iyice. Sonra, haydi bakalım sıra sende deyip tutuşturdu elime telefonu. Çalan telefona şuh bir sesle cevap vermeye çalışıyorum ama ne mümkün ki, çünkü arayan adam doğru düzgün türkçe konuşamıyor..meğer adam İranlıymış ya, neyse bana ilk sefer normal biri denk geldi 3-5 dakika sohbet etti kapattı telefonu. Bende baaak gördün mü böyle konuşulur işte diye kabarıyorum. Sonra başka bir telefon geldi hadi buna da sen bak dedi arkadaş. Bende 40 yıllık operatör gibi başladım konuşmaya adam bana öyle şeyler anlatmaya başladı ki,  şimdi buraya yazsam çok bir ayıp kaçar, ama adamın anlattığı şeylerden ben kendi içime kaçtım o kadar diyim size. Adam baktı ki bende iş yok ''aman beee televizyonda götünüzü, başınızı açmayı biliyorsunuz telefonda namuslu kesiliyorsunuz vs. vs.'' dedi.
Allahım yer yarılsa da o yerin içine girsem de hiç çıkmasam diye düşündüm. Bende surat düştü, alındım, bozuldum, o ana kadar kimse bana böyle şeyler dememişti ya amanın nasıl moralim bozuldu benim. Az önce aynı muhkim sonu yaşan arkadaşım şimdi benimle dalga geçiyordu, ''yaaa gördünmü işte böyle oluyorsun'' dedi bana.

Bir saat kadar sonra kendime geldiğim de o hattı kullanan  arkadaşımı bilmem kaçıncı görüşmesini yapmış, bizde her konuşmasında biraz daha şaşırmış ve dumurdan dumura gark olmuştuk. Sonra hattı kapatıp konuşmaya başladık bu konuyu.  Kız öyle şeyler anlattı ki bize daha da çok şaşırdık. Meğer bu tarz iş yapan bazı hatunlar telefonda samimi oldukları adamlarla da görüşüyormuş sonraları, hatta sevgili olanları vs. olanları bile varmış. Peki sen nasıl dayanabiliyorsun ki bu tarz konuşmalara deyince de, aman niye dayanmayayım...gece sevgilimin, kocamın altında ne diyorsam onu diyorum olup bitiyor deyiverdi. Siz sanki konuşmuyormusunuz deyince biz susma hakkımızı kullandık tabi. Çünkü biz kadınlar her bi boku birbirimize anlatırız ama söz konusu bunu başka bir adama telefonda vs. gibi uygulamaya gelince yemedi tabi ki.

Velhasıl biz o arkadaşımız kadar o kadar kaşar ötesi değilmişiz. Mangalda da kül bırakmayız lafa gelince ama iş uygulamaya gelince öyle deve gibi çöküp kaldık o arkadaşımızın yanında. Eh ne yapalım bazı işleri yapmak için cesaret gerektiği kadar biraz da ruh lazımmış.  Bizim içimizde klasik Türk kadını besleyip büyütmüşüz gerisi de palavraymış. Sözde yapmayacağımız kalmazken iş pratikte yapmaya gelince apışıp kaldık anlayacağınız. O arkadaşımı yermek için yazmadım bu yazıyı, hatta ondan izin alıp  yazdım. Ben onu takdir ettim çünkü ne koşulda olursa olsun ekmeğini kazanmak için sesini ve cinsel hayallerini kullanıyordu. Bu tarz iş yapan her kadına saygı ile yaklaşmak lazım bence.Çünkü inanılmaz zor bir işmiş....

Nickimsiz Etiler Akatlar da arkadaşının evinde yalnızlığımla başbaşa ve huzurluyum :), arkadaşı ve kankası uyuyor,

2 Ağustos 2012 Perşembe

Biz Kadınların Dini Soru Sorma Halleri :)

Malum Ramazan, bir sürü ulusal kanalda iftar vakitlerine yakın dini yayınlar yapılıyor, dini mesellerden bahsediliyor, anlatılıyor, tasavvuf müziği çalınıyor vs.

Yalnız bir adam var ki hastasıyım. Adamceğizin adı Nihat Hatipoğlu. Bu adamın programına bir sürü hatungil de geliyor ve soru bölümlerinde adamı buhran krizlerine sokacak en absürt soruları soruyorlar. Örnek vereyim hemen ''Hocam namaz surelerini bilmiyorsak ne okuyalım, Hocam saçlarımı boyuyorum abdestim kabul olurmu ? '' yahu bu kadar da saçma sorular sorulur mu yaw ?...bunlar gibi çok varda aklıma gelmedi şimdi.  A kadın hiç mi fıkıh kitabı okumadın, hiç mi bir dini kitap kurcalamadın..hayır bunları gerçekten bilmiyorsan olur olmaz yerde nasıl dini konular hakkında ahkam kesebiliyorsun ? Her şeyi geç bilmediğin dini hususlar hakkında onu bunu nasıl yerip, sövebiliyorsun ???

Allahım bunları dinlerken kendi kendime hayretlere düşüyorum..yaw bu tarz sorulardan Yaşar Nuri Öztürk Hoca kanser oldu en sonunda...o adamcağızı yiyip bitirdiniz, bu adamcağız mı kaldı ? Bunca senedir bu tip sorlara belki on bin kere yanıt verildi hiç mi kulağınızdan geçip beyninizin bir köşeciğinde kalmadı, yoksa sadece TV ye çıkayım da manyak bir soru sorayım kendimi göstereyim derdinden kıçınız ortadan iki ye mi ayrılıyor ?
Madem bu kadar bu kadar basit şeyleri bilmekten ve anlamaktan acizsiniz nasıl Müslümanlık hakkında yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayacak kadar anlatıp coşabiliyorsunuz?

Ramazan başladığından beri adam sabırla dinleyip aynı sorulara her gün aynı sabırla cevap veriyor vallahi helal olsun..Ben o adamın yerinde olsam uçan tekme ile kadının kafasına ''çtong'' diye tekmeyi savurur rahatlardım...adım da kadın döven hocaya çıkardı ama ne gam yani.

Arakadaşlar, havvagiller, kadınceğizler aklınızı başınıza alınsanıza azıcık..hepimizin elinin altında internet var, ilim irfan kitapları var okuyup araştırmayı denesinize biraz da...Bir sürü hanım ben Kur-an hatim ettim deyip bu durumu bile hava basma olayına çevirdi..madem okudun okuduğundan da mı bir şey anlamadın ki ????

Ay aman bende ne dolmuşum haaa...yaw ben sizin ahkam kestiğiniz kadar bilgi sahibi olmamama rağmen bu kadarcık şeyi anlayabilecek kadar biliyorum yani...

Neyse Ramazan başından gıcık oluyordum yazdım rahatladım...Sürekli adamgilleri yerecek değilim ya hemcinslerim arasında da var yerilecek onca hatun...haydi bu yazı da size benden hediye olsun.

Yarın mail döşenenler çok olur ama ne yapalım artık gerçekleri yazdım kendimce...beğenen koynuna alıp, bağrına basmasın beni...ay gece de cadı mı oluyorum nedir..haydi belgesel moduna geçiyorum, iyi geceler :)

Tropik Adaya Düşsem 2 - Colin Firth' lü Macera :)

Bu aralar sıcaktan kafayı yemek üzere olduğum için tropik ada hülyaları ile yanıp tutuşuyorum..amanın bir cazip ki sormayın gitsin, soğuk su kaynağı bulup vücudum buruş buruş olana kadar sudan çıkmıyorum vs....ay ne güzel, pek güzel.
Bu akşam da aklıma yanımda biri ile adada kalmak geldi. Kim olsun diye de hiç zorlanmadım vallahi çünkü istediğim kişi Colin Firth olurdu. Ay düşünebiliyormusunuz  bir İngiliz Beyefendisine orijinal bir Türk Hatunu adamın burcu da başak üstelik, bende ikizler haydi buyrun bakalım :)
Şimdi adamı filmlerinde ki gibi sanıyorum ya aslında kesin uyuzun tekidir, titizlik abidesi, Allah bilir bir boktan da çakmaz, yani odun kessin, balık tutsun ne bileyim işte, işe güce koştursun anlamaz yani. Benim bu hayran olduğum adamla ben adaya düştüğümüzün 2.saati biribirimize  uyuz ve gıcık oluruz kesin ve net.
Ama pes edip köşeme çekileceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz arkadaşlar....çünkü ben, bana bu türlü uyuzluk ve düşmanlık besleyen çoğu insanı bir şekilde kendime dost arkadaş edinmiş bu konuda engin tecrübeleri olan iletişim yetenekleri kendine göre iyi bir insanım. Hatta bu durum benim daha çok motive olmamı sağlar.
Zaten sürekli uyuşmak, anlaşmak bana göre değil ben savaşçı ruhlu bir hatunum. Yani o ıssız ada da böyle iki uyuz tip tam benlik. Kafayı tez zamanda çizerim yoksa. Ama gece mutlaka barış imzalanacak çünkü yanyana uyumak biribirimize destek olmak zorundayız ki bilinmedik tehlikelerde biribirimizi koruyalım. Sabah yine tam gaz düşmanlığa devam :) Yaw vallahi işin cinselliğinde değilim, ama her hatun yanında güvenebileceği birisi olsun ister, özellikle ıssız ada modundayken. Benim neyim eksik ki ? Tamam savaşçı ruhluyuz da yine de kadınız yani..''ay ses geldi git bak neymiş'' diyebileceğim bir Colinim Firthim olsun yani...hayal benim değil mi olsun elbet...onun ruhu da duymasın önemli değil :) Cinsellik de kusur kalsın adam evli barklı zaten, benimde rahibe modundan hiç çıkasım da yok bu halimle çok iyiyim vallahi. Uyuz ve gıcık da olsam arada bir sarılıp uyumalıyım ama nede olsa adama hayranım e ada da kalkıp uzaktan bakacak değilim. O kadar ada sakiniyiz imzasını artık koluma felan kazıtırım hatıra olsun deyu :)

Ben Türk hatunuyum ya dırdırımdan da bayıltırım adamı, sürekli yaptığı şeye kusur bulur adamın canına ot tıkarım bir güzel. O da sanırım bir süre sonra beyefendiliği falan bir tarafa bırakır o da bana çemkirirdi. Ben ona çeşitli tuzaklar hazırlar, aralanıp berelenince tamir eder yine aynen tuzaklara devam ederdim. Hem döver hem severdim yani...ay düşündükçe ne hoşuma gittiiii.

Bu hayali gerçekleştirebilmek için öncelikle adamla aynı uçakta olmak, o uçağın yumuşak bir şekilde düşmesini ummak ve sadece ikimizin birden aynı adaya düşmüş olması lazım..eh bu da imkansız ötesi olacağına göre sadece hayalet yazı olarak bu blogun satırlarında ki yerini alacak sadece...aman beeeee gerçek olabilme ihtimali % ' lik bir değer olabilseydi bari..bu sıcakta meyveli dondurma gibi iç ferahatırdı yaa...ay neyse ben adalı vs. bir film izleyeyim bari...sonrada uyurum nasılsa.

Nickimsiz soğuk süt kafasında, terasta karşı sandalye de uyuyan eblek kedisi, ayaklarının dibinde bidisi ve yakışıklı yalnızlığı ile huzur içinde :)

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Bir Kadının Bir Günü :) 2

Genç Kız: Sabah uyanır, genelde agresif ve sinirlidir, odasına yine beğenmez gözlerle, ağız surat eğerek bakar, oflayarak yataktan kalkar. Önüne ilk gelene ''Günaydın'' demeden şikayet etmeye başlar bu tip kızlarımızın genelde bir örnek konuşma kalıpları olur. Sesli harler öğretirlirken bunlar neredeydiler acaba ? Sesli harfleri öğrenememişler ve sessiz harflerle iletişim kurmaya alışmışlardır. Birde sürekli mız mız modda olurlar, geviş getirir gibi konuştuklarından birde anlaşılmadıklarından dem vururlar :)
Bu kızlarımız vakitlerini ayna önünde ergenlik sivilcelerini sıkarak ve bunları geçirmeye çalışarak geçirir. Diğer zamanlarda sürekli hareket ve şikayet halinde olup milletin anasını ağlatır. Derslerinde çoğu başarılı olur, bazıları da aşk mesajları yazıp çizmekten vakit bulursa sınıflarını zorla da olsa geçer. Tatil günlerinde erkek arkadaşlarını buhran moduna sokmak için vargüçlerini ortaya koyar ve başarılı olurlar. Akşamları genelde yine ayna önünde sivilce sıkarak telefonda yada internette, sosyal iletişim ağlarında dedikodu yapmakla geçer....Kıyafet beğenmez, hayatını beğenmez, ailesini beğenmez...kendisinden başka hiç kimseleri beğenmez, yatma vakti gelince de yine mennuniyetsiz bir ifadeyle yatağına girip hayallerinin prenslerini düşünerek uyur giderler. Bir de her cümlenin başına ''yaa'' eklemesi yapmadan duramazlar. Buhran yenge tadında, kendi arkadaş grubunun her daim kraliçesi olmak için kıran kırana rekabet halinde olurlar, bu kızcağımızdan üstün niteliklere sahip olan her kız potansiyel düşmandır...ay aman işte kendi ergen dönemlerinizi düşünün bizde bu şekil değilmiydik ki :)

1.Evde Kalmış Kız:Not: Bu modeller kendi içlerinde  bölümlere ayrılır. Şimdi yazacağım klasik tip evde kalmış modelidir.
Genelde bu geçkin kızların odası, oyuncak ayı ve bebeklerle doludur (ayı kocayı, bebek de çocuğu temsil eder) :) Sürekli bir melankolik durumu vardır. Annesinin hizmetçisi, evin kül kedisi şeklindedir. Herkes buna koca bulmaya adamıştır kendini. Üzüm çöpü, kabak sapı, maydanoz yaprağı der kimseleri beğenmez. Aynaya baktığında sürekli güzel olduğuna ikna eder kendini. Büyü ile kısmetinin kapandığına inanmış olanları vardır, hatta öyledir ki çeversinde ki kızlar bunun güzelliğini kıskanıp nazar değdirmiştir bahtına, buna inanıp içini rahatlatır. Mutlaka eski bir kalp kırıklığı vardır..arada aklına gelir üzülür süzülür, odasına kapanır ağlar vs. Melankolik olduğundan kıyafet seçimi de ona göredir, genelde bluz ve pileli etek tercih ederler, hafif topuklu düz ayakkabıları, nuh zamanından kalma çantaları vardır. Çok makyaj sevmezler. Saçları uzunsa mutlaka topludur. açık saçını gören olmamıştır, gören olmuşsa da mutlaka ermiştir :) Odalarında mutlaka beyaz dizi serileri, Kerime Nadir romanları, Cemal Süreyya Şiirleri vardır ve sürekli okunur. Ceviz kaplama sandıklarının içinde çeyizlikleri durur ve her sene itina ile elden geçirilir özenle tekrar yerleştirilir. Genelde TSM dinlerler zamane şarkılarını çok bilmez, duyduklarına da şaşırırlar. Dizileri kaçırmadan izlerler, Türk Filmleri hastasıdır, Kenan Kalav hala Çalıkuşu dizisinin yakışıklı kahramınıdır. :) Hayatları kısıtlı ama hayalleri büyüktür ama asla gerçek olmaz :)

2. Evde Kalmış Kız: Bir yerde çalışıyordur, her bi boktan çakar, zamanında kırmadığı ceviz, fındık vs. kalmamıştır ama evlenmekten hem korkar hemde özenir ama bekarlığın nimetleri daha ağır bastığından evlenmemeyi tercih etmiştir yada onun tercih ettiği onu tercih etmediği için evlilik düşmanı olmuştur. Arkadaş çevresi vardır, nette bir kaç sitede üyelikleri bulunur arada buradan birileri ile tanışır, bakar eder işine gelmezse kaçar gider. Bu tiplerin kendileri gibi bir kaç kız arkadaşı daha vardır arada bir raya gelip eğlenirler. Hayatları renklidir...daha ilerleyen yaşlarında mantık evliliği yapmayı umar ve o vakite kadar genelde mutlu ve hayatından memnun şekilde yaşar gider. :)

Ay aman ben neye bulaşmışım böyle konu bir günden çıkıp genel yaşama şekline dönüştü ama olsun evde kalmış kızların genelde her günü aynı olduğu için bu yazım şekli iyidir :) haydi bakalım afiyetle okuyun :)

Nickimsiz terasında serinlik ve kahvesi yanında, yalnızlığının kollarında mutlu ve huzurlu :)