Translate

24 Temmuz 2016 Pazar

Kendi Objektifimden....


1.  Hiç bir partiye şu ana kadar gerçekten inandığım için oy vermiş biri olmadım bundan sonra sanırım olamayacağım da.

2. Oy vermeye başladığım günden bu güne her zaman muhalefet tarafına oy vermeye özen gösterdim çünkü biliyorum ki herkes aynı fikir ve görüşte olamaz, olmamalı da asıl Millet ben isem benimseyemediğim durumların karşısına benim ve benim gibi düşünenlerin bir nebze olsun sesini duyuracak Vekil seçmeyi kendime görev bildim. 

3. Son 14 yıldır her seçimde biraz daha kısıtlanıp köşeye sıkıştırıldığımı düşünmeye başladım. Siyaset ve Politikadan bi bok anlamadığım doğrudur ama bu Ülkenin Laik Demokratik bir Ülke olduğunu Atatürk İlke ve İnkılapları doğrultusunda Medeniyetin saptırılarak yozlaştırılarak değil gelenek ve göreneklerimiz doğrultusunda her inanca her insanca fikir ve düşünceye açık ve anlayışçı çözümden yana olacak bir düşünce ile yönetilmesi gerektiğini biliyorum.  En azından bize böyle öğretti Ailelerimiz, Öğretmenlerimiz.

4. Son yıllarda Ülkemde Vatandaşı olduğum için zamanın teknolojisine uygun sosyal haklarımın bana lütuf ediliyor muşçasına sunulmasına ve bundan minnet beklentisi içine giren ve bunu her şekilde meydanlarda haykırma gereği duyan Devlet Büyüklerime bende buradan seslenmek istiyorum. Evet hayatlarmız günden güne kolaylaşıyor bu doğru, verilen çoğu hizmetlerden gerçekten memnunum..hatta hasta ve yatalak Annem için dilediğimde Ambulans hizmeti ve benim hala haberdar bile olmadığım pek çok hizmet vardır ama bana bu kadarı bile yetiyor teşekkür ederim. Lakin tüm bu hizmetler için extra ceplerinizden çıkan paralarla değil vergilerimizden karşılanarak yapılıyor bunu bir çok kişi minnet ederek karşılayabilir ama ben sadece Teşekkür ederek karşılamayı tercih ediyorum. Devletim ve Devleti yöneten büyüklerimden sadece ihtiyacım olduğu kadarını istemeyi fazlasının, aşırısının zaruret olduğunu, başka bir Vatandaşın hakkını çalmak olduğunu yine Ailem Öğretmenlerimden öğrendim.

5. Hükumet olarak fakir halka her ay düzenli yardım yapmak yerine düzenli ve sürekli iş imkanları sağlamak daha uzun süreli bir çözüm yoludur ve sosyoekonomik açıdan bazı kesimlerle en azından arayı bir parça kapatır. Bu durumdan anladığım balık tutmayı öğretmek yerine sürekli balık sağlamak seçmen sayısı açısından size bağımlı büyük bir çoğunluk oluşturuyor bunun yanına menfaatleri doğrultusunda yada dini sebepler veya kendince fikirleri örtüştüğü için hükümet yanlısı olan kısmı da eklersek halkın % 49' u memnunken % 51' lik kısım kendini bu guruptan soyutlamaya başlıyor. Çünkü bu % 51' lik kesim farklı seslerin ahengine inanıyor, din ve düşünce açısından özgürlüğe sindirilmeden yaşamaya vs. vs. inanıyor.  Ee kim mani oluyor diyorsanız işte bu konuda yazılı olmayan teamülleri ortaya koyabilirim. Fikrimi anlatmaya çabaladığım zaman hakarete uğrama ve şiddete uğrama katsayısının her geçen daha da arttığına inanmaya başladım artık. Kanunen bu gibi şeylerde baskı gördüğümüze inandığımız zaman Hukuk beni korur dediğimde yanımda  görebileceğim sayılı ideolojik kolluk gücü ve Hukuk adamı var artık ve böyle düşünen sadece ben değilim emin olun. Kısacası güvensizlik yaşıyorum ve endişe ediyorum.

6. Tüm bu yazdığım şeyler başka partilerin hükumet dönemlerinde olmadı mı...elbette oldu o zaman rahatsız olduğum konuları dillendirmekten ve konuşmaktan tartışmaktan çekinmedim şimdi çekindiğim kadar. Çünkü bu gün yazdıklarımı son bir haftadır yaşadığımız tüm kötü durumların sonucunda "bu kaltak da Darbe yanlısı" diyebilecek ve satır aralarını okumadan yaftalayıp yapıştıracak o kadar büyük bir çoğunluk var ki ama yazmasam olmaz kendime ve Ülkeme olan inancımı da kaybedersem yarın daha başka, daha farklı kapıma dayanacak kötülüklerden en başta çekirdek Ailemi ve sonra mahallemi ve sonra ilçemi, memleketimi Vatanımı nasıl koruyabilirim ? 

7. Son darbe girişiminde sokağa çıkmadığım doğrudur..çünkü Kızgınım, Hükümete kızgınım, Muhalefete kızgınım bu tarz bir yapılanmayı binlerce kişiye yayılacak şekilde ve devlet birimlerinin  her katmanına itina ile sızmalarına yapılanmalarına nasıl müsaade edebildiniz ? Balyoz, Ergenekon, Poyraz köy vb. davalarda Şerefli Türk Subaylarımıza, gazetecilerimize ve çeşitli görevleri olan insanlarımıza haksız yere verilen hükümlere mesnetsiz yargılamalara, onur kırıcı suçlamalara nasıl kayıtsız kalabildiniz. Şimdi tüm bunlar Paralel yapının suçu demek tüm bunları hiç olmamış yada haberiniz bile yokmuş gibi davranmak nasıl bir duygudur. Dün yaptıkları etkinliklerin açılış ve kapanış törenlerinde hasretle ağladığınız, methiyeler düzdüğünüz bunca yıldır hukukunuz olduğunu hatta ellerinde büyüdüğünüzü, çok özelliklerini övüp örnek aldığım kişidir, üstadımdır diye bahsettiğiniz kişinin bir nebze dahi olsun farklı düşüncelerinin olabileceğini anlamamak için ne olmuş olabilir diye düşünmeden edemiyorum. Buna benzer pek çok şey düşünüyorum ve açıkçası düşündükçe daha çok kızıyorum, üzülüyorum vs. Bu darbe girişmi sonrasında aldığınız önlemleri geç olmuş olsa da takdir ediyorum. Çünkü 80 darbesinde bir çocuk olarak ne yaşadığımı gayet iyi biliyorum ve bir daha hiç bir kimsenin böyle zorluklar ve kaos ortamında yaşamasını asla istemem. Sokakta eylemsel olarak olmayabilirim ama bu Polisimin ve diğer sivil insanlarmızın yanında değilim demek istediğim anlamına gelmez. Daha açık olarak yazarsam ki bu konuda biraz alıntı yapacağım..biri yazmıştı çok hoşuma gitti onun için benzerini yazıyorum "Karı-koca kavgasına karışmak istemedim" Bilmiyorum belki çok lakayıt kaldı ama sanırım en basit anlatım şekli bu idi.

8. Muhalefet...Tüm bunlar dibinizde olup biterken sizlerin arasından sadece bir kaç cılız ses çıktı, ya koltuk sevdanızdan yada başka şeylerin derdinden mi nedir bilmiyorum bana dokunmayan yılan bin yaşasın modun da şimdi çıkarttığınız bir kaç cılız sesi kükremiş aslan gibi gösterip "biz dedik, biz ettik" naraları açıkçası şahsıma hiç inandırıcı gelmiyor..yemiyorum en saf hali ile..daha fazla üstüne gitmeliydiniz korkmadan durmalıydınız bu yanlışın önünde, ama biriniz dır dır konuşan hatun edasında kaldınız, diğeriniz ise rüzgar nereden eserse o yöne doğru dalgalanıp gittiniz..benim gözümde sınıfta kaldınız, hepinize sıfır veriyorum oturun aşağı...verdiğim oyu heba ettiniz, hiç birinize helal etmiyorum hakkımı !

9. Halkı meydanlara çağırdınız...önce kolluk kuvvetleri olaya müdahil olsaydı ki sanırım sadece onlar bile üstesinden gelebilecek konumda ve yeterli donanıma sahiplerdi, bunda zorluk yaşandığı anda öncelik sırasına göre çağrı yapmak ve birlik olmak yerinde olurdu..Sivil Halkımızın şehit olması ve yaralanmasının önüne geçilebilirdi ki ben buraya ne yazarsam yazayım ne demek istediğimi tam ifade edemeyeceğim onu anladım şimdi yazarken...Velhasıl ne olursa olsun Şehit olan Tüm Canlarımızın Yolu Işık Mekanları Cennet olsun.

10. Ben bu Ülkenin T.C. kimliği ile onurlandırılmış üzerinde sadece Adımın Sanımın, soyumun sopumun bilgileri yazan kağıt parçası değil gerektiğinde bu canını bu Vatan toprağının bir santimine feda edecekmisin sorusuna "EVET" bunu yapacağım diye doğumumdan ölümüme andını içtiğim şerefli bir belgenin yükümlülüğünü taşıdığımın bilincinde Atatürk İlkelerine ve Türkiye Cumhuriyetine gönülden bağlı Türk Vatandaşıyım. Ama ne olur beni ve benim gibi düşünenleri zaman içinde bir takım otorite boşluğundan faydalanılarak, göz yumularak, görmezden gelerek yada her neyse işte, oluşmaya başlamış ve son 20 yılda hızını arttırıp şimdi yaşanan kötü durumlara sebep olanların ve olduranların karşısına yem olarak atmayın. Ben Vatan için ölmeyi göze almışsam ve bunun için and içmişsem gaza getirtilerek ölmeyi şehit edilmeyi değil, gerçekten uğruna değer bir savunmanın içinde artık bahtıma tankla mı olur olur tüfekle mi yada bombayla mı vb. gelecek bir ölümle taçlandırılarak şerefimle ölmeyi tercih ederim. Şehit olmasam da olur, ardımdan kahramanlık methiyeleri düzülmese de olur, adım hiç bilinmese de olur yada adımı bir sokağa bir parka vermeseniz de olur. " Söz Konusu Gerçekten Vatansa Gerisi Teferruattır"

11. Bu arada Selaların sadece ölümle alakalı olmadığını öğrendim..keşke bunu bu kötü tecrübe ile öğrenmek durumunda kalmasaydım..Böyle bir Sela çağrısı  en son Kıbrıs Barış Harekatı sırasında duyulmuş Ülkemde demek ki o zamandan bu yana bir reel darbe bir kaç tarihi kararlar uygulanırken bile bir şekilde birlik olmayı tüm acılarmıza rağmen kenetlenmeyi bilmişiz ne mutlu bize.

12. Bu durum da tekrar yinelemek istiyorum Ülkem zararına dokunacak, birlik ve düzenini bozacak hiç bir fikrin yada oluşumun yanında olmadım, hiç kimsenin eteğini öpmedim, çıkarlarım doğrultusunda aman ben kalkınayım da gerisi ne bok yerse yesin gibi bir zihniyet içine girmedim, kraldan çok kralcı olmadım, doğru bildiğim yolda vicdanımın ve aklımın bir olduğu noktada bu Ülke yararına ne yapılması gerekiyorsa kişisel olarak yapmaya özen gösterdim, her ne kadar Beşiktaşlı olsamda bu Ülkenin farklı renklerle bütünleşmiş o güzel mozağine, birlik ve kardeşliğine tüm kalbimle inandım.Kendi bildiğim özgürlük kavramları doğrultusunda farklılıklara saygı çerçevesinde "bizden değilsen yoksun" anlayışı ile değil "hepimiz biriz" mantığı ile yaşamak isteyen sade bir Vatandaşım. Saygılarımla arz ederim.

Ben bu blog' a politik yada siyasi görüş yazmayacağım, çünkü burası biraz gülmenin, efkar dağıtmanın bazen hüzüntrak ama komik anıların yazıldığı bir yer olsun dediğim ve düşündüğüm her an Ülkemde yaşanan onca acıya kayıtsız kalıp yazmaya çabalamak mümkün olmadı. Koy kıçına rahvan gitsin, aman dünya s.kime minare g.tüme ben eğlenceme bakarım diyemedim...kısmetse demeyeceğim de.



Dilimin ve elimin döndüğünce kendi bakış açımdan son zamanlarda yaşadığımız olayları değerlendirdim sürç-ü lisan ettiysem affola.

İş bu yazıda kimseyi direkt olarak hedef almadığımı buna zaten haddimin olmadığını tamamen kendi fikirlerim olduğunu hala saf bir inançla eleştiri yapma hakkımı kullandığımı açık, seçik, çıplak, nü olarak beyan ederim.

İmza: Sapsade Türk Vatandaşı.







31 Mayıs 2016 Salı

Hayata Dair Doğaçlamalar :)

43 yaşıma alışmaya çalıştığım bu aralar kendi çevremde olan biten, fazla bilmediğim ama biraz araştırdığımda hayretlere gark olduğum, izlerken dumurlarında kaybolduğum programları vs yazayım dedim.....

1. Evlendirme Programları: İtiraf etmeliyim ki keyifle izliyorum. Neden diye kendime sordum, sormadım değil, ama şu aralar onca insanın o kadar gelen talibe ayrı ayrı kulp takmaları, kendini gerçekten bi halt sananların olduğu ve bunu reyting aracı olarak kullandırmaya talip insanları izlemek sürekli stand-up izlemek gibi bir şey ve bunca acı duruma katlanmak için biraz izlemek hoş oluyor.  Kadının biri olmayan müzik yeteneği ile şarkı söylüyor kıyamet kopuyor "lan bende ne potansiyel varmış" programı ile yüklenen bünye programa geldiği amacını unutup başka işlere soyunuyor. Başka bir hatun 2 gram akıl kırıntısına sığınıp gelen taliplerini anket soruları eşliğinde tanımaya çalışıyor lakin bu hanıma çalışmadığı yerden soru sorulunca devreleri yandığı için kimseyi beğendiremiyorlar bu kızımıza....hayır ne istiyorsunuz Tarkan' ın, Kıvanç' ın vb imalat harikası adamgillerin sizi ekranda görüp "aha lan hayatımın aşkını buldum" deyip programı basmasını mı ?
Kendimizi kandırmayalım hanımlar asla böyle bir şey olmayacak bu hayallerle ancak oturduğumuz yerde 2 ters 1 düz, 1 ters 3 düz...eeee nasıldı lan bu deyu örgü motiflerini birbirine sokar, sonra tekrar söker tekrar öreriz :) Başka bir program var bunun formatı diğer bilinen programlardan farklı yaklaşık 9 aydır dön dolan aynı isimleri birbirlerine yamayıp duruyorlar ama sonuç yok..kızlar bölümü neredeyse tam amerikan kadın hapishanelerin de bunalım mücella, psikopat ruhla bezenmiş hatun modeli neredeyse Program sunucusunun artık iyice yüzüne vurmuş "Allahım nereden düştüm bu programın içine" adlı ruh durumu ise artık bitirsinler bu programı diye bağırıyor. Yani ben izlerken bu tarz duygulara kapılıyorum.


2. Romantik Komedi Dizileri: Başka konu kalmamış gibi sürekli aşk meşk konulu içine komedi yerleştirilmiş dizilerden öğk geldi desem sanırım kimse şaşırmaz. Memlekette başka konumuz kalmadı da bu mu eksik yani? Ne bileyim azcıkın mantıkla işlenmiş eksantrik konulu senaryolar yazılamıyor mu ? Hiç bir senaristin aklına gelmiyor mu bu tarz konular yazmak yada hadi senaristlerin günahını almayalım da televizyon kanallarına yüklenelim biraz, bu dizileri seçen yöneticiler, kişisel olarak romantizm eksikliği içerisinde misiniz yoksa...her kanal da mutlaka 3-5 tane haftanın her günü, vallahi aşktan tiksindim bu nedir ya..neymiş anam bu romantizmle bitmeyen kavganız :) Bu tarz konular ne yazık ki Tür erkeği ve Türk kadının bünyesinde aşırı tahribata yol açıyor efendiler. Erkekgillemizin öğrenebildiği tek şey kırdan bayırdan yolduğu 2-3 dal çiçeği sevdiceğine sunabilmek ama siz bu dizileri Türk kızlarımıza izlettirdiğiniz de ne oluyor, kızlar çıta yükseltiyor...yok havai fişekle kalbime saplan, yok teknede denge kurmaya çabalarken dizlerime kapan, bana yemek yap bende yaptığın yemeklerin her birine ayrı bir kulp takayım seni bezdireyim, doğum günümde bana otomobil al yok helikopterle gezdir vs vs....nedir lan bu ???? Şahıs olarak sevmediğimden istemediğimden değil çok şükür bunları yaşatan adam tadında ve sıfatında arkadaşlarım var lakin bu cins adamların nesli çok az...onun için bunu Türk Erkekgillerinin genelinden istemek, ummak, hayalini bile kurmak ne bileyim çok manasız bir çaba ve sürekli hayal kırığı ile kalan pek çok hatunceğiz vakası... En yakın örneği abimdir ki geçen gün doğum günümde bana hediye almak yerine önüme hatırı sayılır bir para koyarak git ne istersen al demişliği vardır. Bazı okurlarım bir kaç yazımda denk geldiyse bilirler ki kendisi naif, beyefendi kişiliği ile müsemma bir zattır ama bazı konular da ruh öküzü formatında olduğunu ne yazık ki değiştiremiyoruz :)
Yni bu konuda romantik film, dizi serilerini en azından biraz azaltıp yerine akıllarımızı yoracak çok değil arada bir de olsa bizi ters köşeye yatıracak diziler çekseniz bizde izlesek çok memnun oluruz...diğerleri olmaz sa hiç endişelenmeyin ben tek başıma bir memnun olurum ki herkes olmuş kadar olur :)


3. Yakışıklı Adamgiller Konusu. Hakkını vermek lazım ki 80 yılından sonra doğan çoğu veletler çok yakışıklı. Geçen gün bu konuyu Kadıköy' ün orta yerinde bir büfe de konu açıldığı için arkadaşımla konuşmaya başladığımız da yanımızda ki meraklı teyze ve ablalar da dahil olmak üzere bize hak verdiler. Yani 80' li yıllara kadar görev icabı çoğalmak eylemi 80' ler den sonra gerçekten zevk alınarak ve gerçekten verimli mesai harcanarak yapılması gereken hatta elzem bir konu olarak idrak edilip çalışmalar ancak o yönde hayatımızda ki anlamı anlaşılmış olup, buna bağlı olarak doğan çocuklar da gerçekten imalat harikası ve kaliteli yapım ürünleri olarak hayatlarımızda ki yerlerini almşlardır. Anlayacağınız eciş - bücüş doğmuş  aşk yoksunu,kaçak, eksik malzemeli yarım,  yamalak işçilikle bezeli biz 70' ler kuşağı gerçekten yerlerdeyiz bu konu da...diğer kuşakları varın siz düşünün artık..ama içlerimizde işlerini düzgün yapmış bu konuda tam zamanlı mesai ve enerji harcanmış ebeyenler taraından yapılmış imalat ve üretim harikası insanlar yok değil, var elbette ama onlarda gerçekten çok az.:) Demek ki neymiş özellikle çoluk çombalak yapmaya niyet etmiş eylemiş ebeveynlerin bu konuya öncelikle gerçekten hazır ve istekli olarak başlamaları bu işi gerçek bir görev aşkı ve yangını ile yapmaları en önemli unsurmuş nokta net :)


aha size Birkan Sokullu kişisi :)

Kim bu veletler diye örnek verecek olursam bu aralar en birinci örneğim Birkan Sokullu adında bir oyuncu ki 43 yaşımın olanca evde kalmışlığı ile kendisine kötü niyetler besleyecek kadar hayranım :) Allahtan kötü niyet kısmını eylemselliğe dönüştürmeyecek kadar hanımefendi bir kişiliğe sahibim (ay sanki dönüştürsem  adam da beni bekliyordu ya zaten, bu da ayrı bir komedi türü ya neyse) ama yakın arkadaşlarımdan "ulan bu adamı bana doğum günümde paket edip tez önüme koyun" diyebilecek kadar komedyenlik yeteneğim var çok şükür :) bunun gibi bir kaç örnek verebilirim ama vermeyeceğim çünkü tek başına bu paragrafta harika durdu bence..sizce de öyle değil mi hanımlar :)

4. Tarihimiz de Eşcinsellik konusu: Geçen gün bir şeyleri araştırırkene rastlantılarında hayretlerine daha da bulandığım okudukça Osmanlı zamanın da biz kadınların sadece ve sadece soy yürütmek için kullanılan bir objeden farksız olduğumuz hissiyatına kapıldığım bir köşe yazısı okudum. Sonra bir kaç kişiye daha okuttum..en son Teyzemin küçük kızı ile birlikte okuduk, küçük kızı derken yaklaşık 50 yaşlarından bahsediyorum..canım ablam kendi halinde memur olduğu ve hayatı insan yawrusu oğluşu, evi, işi arasında geçtiği için bu gibi konuları okuyunca hayata bakış açısı değişti. Ne yazık ki eskiden bayaaaa bir ademgil birbirleri ile halvet etmiş yetmemiş aşık oluşmuşlar birbirlerine sonra bu aşkları şair olup şiir misali pipilerden maabadlara, maabadlardan hokka ve divitlere dökülmüş o canım divan edebiyatını oluşturmuş...ne acı dimi..okuduğumuz da her bir dizenin bir kadının kalbine adanmış sandığımız o şiirler meğerse bebek yüzlü sırma perçemli oğlanlara, pala bıyıklı, sine püryan erkeklere yazılmış..bu gerçekle yaşamak durumundayız sevgili hatunlar bilmiyorsanız öğrenin alışmaya çalışın....hatta durun size bir kaç paragraf paylaşayım.


Yemenici Bali Oğlan

Kitapta, 1686 yılında Hamamcılar Kethüdası olan İsmail Ağa tarafından kaleme alınan Dellakname-i Dil Küşa yani Gönüller Açan Tellaklar Kitabı adlı uzunca bir metin yer alıyor. İstanbul’un ünlü hamamları ve bu hamamlarda “kulamparaya peştamal çözen nazenin oğlanları” anlatan İsmail Ağa’nın kitabı kaleme almasının sebebi ise yine bir hamam oğlanı.

Kılıç Ali Paşa Hamamı’nda “soyunurken” İsmail Ağa tarafından çok beğenilerek “iç oğlanı” yapılan Yemenici Bali Oğlan, “Bir kitap yazsan, içinde adımız geçse, tarihte hatırlansak” deyince İsmail Ağa, İstanbul’daki 2 bin 123 “parlak” tellaktan on birini seçerek anlatmaya başlamış. Tabii başta Yemenici Bali Oğlan. Kethüda’nın coşkulu üslûbunun katkısıyla, ortaya Osmanlı’nın en renkli eşcinsel metinlerinden biri çıkmış.

İsmail Ağa, “mahbûb-ı ziba” yani “yakışıklı sevgili” diye andığı Yemenici Bali Oğlan için şunları söylüyor: “Henüz on beş yaşında ve güzellik tacı adının başında ve bu günahkârın mürg-i dili (gönül kuşu) yemenici oğlanın samur kaşında.”


Zavallı Yemenici, gaddarlıklarıyla nam salmış 59. Yeniçeri Ortası’nın acemilerinden. Şahbaz bir yoldaşının altındayken baskın verilince defterli olup Kılıç Ali Hamamı’nda soyunmaya başlamış. Kethüda’nın deyişiyle, “Amma camekân odada, amma içeri halvette o nazlı oğlanın firuze kâsesini ejder misali demir kazık millerle oymuşlar.”
İsmail Ağa, Yemenici’nin hamamda soyunduğu dönemdeki tarifesiyle ilgili de bilgiler vermiş: “Gece ve gündüz seferi 70 akçedir. 20 akça dahi ortağı dellak alır. Gece döşek yoldaşlığı 300 akçadır. Kulamparası kaç sefere takati varsa 300 akçaya dâhildir.”


Bunun gibi bir sürü paragraf okudum hepsi ayrı bir tellak ve hikayesini anlatıyordu....velhasıl Osmanlı döneminde hatunların çoğu "zıbık" adı verilen tahtadan yapılmış yalancı pipilerle idare etmişler...elbette ki normal cinsellik yaşayan da olmuş tabiysi...ben sadece bana hayli enterasan geldiği için yazma hevesine girdim...

Bu yazılardan yola çıkarak ablamla şöyle bir tez geliştirdik demek ki dedik tarihe geçebilme şansına erişmiş bazı Sultanlarımız Padişahlarını nasıl mutlu edeceklerini çok iyi biliyorlardı ki Cihan Padişahların kendilerine aşık ettiler.....elbette ki bunun geyiğini yapıp kendi mallığımızla dalga geçtik...hayatlarımız boyunca erkeklerimizin bizleri vücut kıvrımlarımıza göre değil beyin kıvrımlarımıza göre sevmesini umarak akıllı hatun çizgimizden çıkmamaya çalıştık..meğerse akıllı olduğunu bile yatakta ispatlamak zorundaymışsın..cinselliğin en afillisini yaşatıp sonra bunun nimetlerini kotarmak ancak bu yazıları okuduktan sonra kafamıza dank etti iyi mi :) akıldan yana sınıfta kalmadık lakin bu var olan aklımızı kurnazlıkta kullanmasını bilemedik....

5. Şarkı Türkü Durumlarıma Bakış : Fark ettim ki çok uzun zamandır bildiğim şarkıların yanına yenilerini katamamışım..hatta öyle ki yeni fırtlamış şarkıcıların çoğunu, yeni çıkan şarkıları bilmiyom duruma hemen el atıp beğenebileceğim tarzda parçalar buldum kendime...bunların en başında Ayla Çelik ve Beyaz' ın düeti Bağdat geliyor ki bu şarkıyı kendi üslubuma göre uyarladım "ben dünyanın en salak karısı olabiliiiirimmm, bağdatı elimde harita ile bulamayabilirimmmmm" vb. gibi :) bir de Volkan Konak' ın aleni aleni adı bir şarkısı var kaldı ki Volkan Konak yaldır yaldır dinlediğim bir sanatçı olmamıştır ma au şarkısını beğendim vallahi...az sonra paylaşacağim zaten...

Evet sevgili arkadaşlar aralara zamanlar sokuşturup yazdığım bir yazımızın daha sonuna geldik umarım beğenerek hatta göz kenarlarınızda hasretten biriktirip naif bir duygusallıkla bıraktığınız gözyaşlarınızla okumuşsunuzdur (!!!!!) ay yazarken bende inanamadım duygusal yazılar ve ben ve bunları okuyan siz sevgili okurlar :) Duygusal bir hatun olmaktan istifa edeli hayli zaman olduğu için safkan mal ve ruh öküzü halime katlanabilen sayılı adam var çevremde bu adamların he birine ayrı ayrı hayranım ben..aman neyse yaz yaz bitiremedim...son olarak kendinize çoook iyi bakın, bol bol tatil yapma imkanlarınız olsun inşallahhhh...ve mümkünse sokağımız da ve çevremizde ki can dostlarımızı susuz ve mamasız bırakmayın 




mis gibi şarkılar çok beğendimmmmm

13 Şubat 2016 Cumartesi

Nickimsiz' in Komik 14 Şubat Anısı :)

2004 yılının 14 Şubatını biz 5-6 sap hatun o zamanlar müdavimi olduğumuz Beyoğlu Galatasaray' da 45'lik adlı barda Anti Sevgililer günü kutlaşması olarak yapalım dedik. Çünkü o zamanlar bu 5-6 hatun bildiğin sapsız sübeksiz haydi Voltranı Oluşturalım ben kol olayım, sen bacak ol, bende senin kulağına gireyim şeklinde klan gibi dolanır haldeydik :)

O zamanlar 45' lik sağlam rock parçalar çalardı tabi..şimdi ki gibi nosatlji yerli veTürk Pop çalmıyordu. Kapının önüne geldiğinde rezervasyonunuz varmı diye sorup sonra telsizle içeride ki adamlarla irtibat kurup bize de nooluyo lan Beyaz Saraya mı giriyoruz gibi şaşkınlık ifadeleri yaratmazlardı kapı önü. Hele damsız gelen erkeklere ezik muamelesi hiç yapmazlardı çünkü oraya takılan her tip birbirini tanırdı içeri girdiğinizde her hafta tanıdığın tipleri görmek isimlerini bilmesen dahi güler yüzle iki kelam selam edilirdi falan filan. Kısaca o rüya gibi samimi ortam "Issız Adam" filminin bazı sahneleri orada çekildikten sonra kaybolup gitti...

Yalnız oraya takılan biri vardı ki biz hatunlar arasında dedikodu malzemesiydi. Adam hep yalnız başına gelir barın kapı tarafına gelen en stratejik kenarına konuşlanır efendi gibi içer ve gelen giden diğer müdavimlerle hoş sohbet ederdi. Ara da bir kesiştiğimiz doğrudur...aaa valla yalan değil, kızlar bana takılırdı bende hep yalanlardım ama şimdi itiraf ediyorum kesişirdik :) ama hiç konuşup sohbet etmişliğimiz olmadı...adam  tek başına gelir gecenin son saatlerine kadar efendi gibi içer sağa sola salça olup sulanmadan geldiği an kadar ayık ve naif bir şekilde kalkar giderdi.

Bardan çıktığı andan itibaren onun yerine genelde biz ele geçirir sabahın horoz öttüren saatlerine kadar takılırdık. Barmenleri  o gittiğinde bıraktığı tipten memnun ulan şu adam burda bir hatuna asılsın dişimi kırarım vs. gibi övgü dolu sözler ederlerdi.

2004 Sevgililer Günüsün de o akşam o da oradaydı ve yine her zaman ki gibi yalnızdı ve yine elbette ki bizim tanıdığımız tüm müdavimler....Allahım neydi ki bu ? Demek ki bütün 45' lik müdavimleri o zaman dilimi içinde top yekün saptı...Saptık, saptınız, saptılar :) O akşam o naif beyefendi bizi kendi yanında ki yere alıp biz 5-6 sap hatunu bir nevi kendi himayesine aldı. O güne kadar iyi akşamlar, iyi eğlenceler, iyi geceler' den başka kelam etmemiş bizler o akşam ara ara adamla sohbet etmeye başladık. Önce havadan sudan, sonra işten güçten,daha sonra sevgili ve aşk meşk durumlarından falan filan derken her hafta o barda tek başına geldiği gibi kendi hayatında da yalnız olduğunu öğrendik.

Oysa biz o adamın gece gezmelerini sevmeyen ve rock tarzını benimseyemeyen, evde adam yokken klasik müziğini açmış elinde bir kadeh şarabı ile pencere kenarında ki berjerine kaknem kaknem oturmuş menepoz teyze tadında karısı yada bir sevgilisi olduğunu varsayardık. Meğersem yokmuş. Kızlar elbette ki bu durumu duyunca bana gicik ve uyuz haraketlerle kaş göz işaretleri yapmaya başladılar inceden ve derinden adama çaktımadan nasıl dalga geçiliyorum tahmin bile edemezsiniz sevgili arkadaşlar....

Eh madem ikimizinde sevgilisi yok bari birbirimizi kutlayalım dedi o naif adam, nazikçe tokalaşıp yanak yanağa birbirimizi öpeceğimizi sanan ben salağı adamın beni kendine çekip kollarını belime dolayıp dudaklarıma yapışmasıyla önce şok oldum, sonra duruma jet hızıyla adapte olup adamın boynuna sarılıp  öpmesine karşılık vermek sureti ile süper bir Anti Sevgililer Günü Kutlaşması yaşadık. Tabi biz bu eylemi yaparken arka fondan gelen müdavimlerin şaşkınlık dolu ooooooo seslerine ve o zamanlar yeni piyasaya çıkmış kameralı cep telefonlarına arkaşlarım tarafından çekilmek süreti ile hafızalarda sadece o zaman diliminde kalacak o anı bir foto ile belgelenip ara sıra eski maillerimde bir şeyler ararken karşıma çıkınca gördüğüm zaman o geceyi hatırlayıp epeyce bir keyiflendiğim ve güldüğüm bir anı haline geldi.

Öpüşme faslı bittiğinde sanki "Romeo ve Juliet" oyunun şimdiye kadar ki en iyi oyununu çıkarmış aktör ve aktristiymiş gibi çılgınca bir alkış aldığımızı yazmadan geçemeyeceğim.
Gecenin sonunda barın dış kapısına beni çağırıp kırmızı bir gül hediye etti bana ve kahve içmek istermisin diye sordu. Bende nazikçe arkadaşlarımı bırakamayacağımı söyledim anlayışla karşılayıp tekrar ani bir hamle ile bu sefer aynı performansı barın dış kapısında gösterip iyi geceler dileyip gitti.

Bar müdavimleri o gece dumur ötesi oldukları ile kaldı...bende olanca şaşkınlığımla..kızların hain esprileri uzunca bir süre devam etti sonra azala azala bitti elbette :)


O günden sonra aynı bar da aynı müdavimler olarak hayatlarımızın eğlence kısmına devam ettik...arada bir sohbet edip birbirimize içkı ısmarlamak dışında başkaca bir görüşmemiz olmadı...

Sonra kızların biri evlendi sevgiler günü kontenjanını ömür boyu kızının babasına hediye etti...diğer kızlar sıra ile biri 2 kere evlendi, birinin uzun süreli bir birlikteliği  var, benim de nur topu gibi bir ruh öküzüm oldu, çok şükür ki şimdi yok, bir diğeri kardeşimdir ki o da hala bekar, öteki de hala sap kızı sap.....

Velhasıl Sevgililer Günü içine maddi beklentiler girdiği sürece yalandır...aşk bir güne sığdırılacak ve o güne büyük hayaller ve umutlar sığdıracak bir duygu topağı olmamalıdır. vırt zırt tırt zzzz mmmmzzz vs vs işte gerisini biliyonuz işte yormayın beni :)

Not: O fotoyu yayımlayamayacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz beyler bayanlar..elbette ki yayınlayacağım. buraya pek çok şeyi isimsiz zamansız yazıyor olsam da hepsi gerçekten yaşanmış olaylardır. Kendi anılarını paylaşmama izin veren arkadaşlarımın nasıl geyiğini yapıyorsam kendi anılarıma dair yazdığım her şeyin de sonuna kadar arkasındayım...öncelikle kendimle eğlenmeyi seviyorum sizler de keyif alıp azıcık da olsa tebessüm ediyorsanız ne mutlu bana :)




Güzel bir Rock klasiğidir ve her zaman dinlenir. eski 45'lik hatırası ve o zamanlar ki müdavimlere saygılarımla :)