Translate

30 Eylül 2012 Pazar

80 Darbesi ve Bizim Aile....

Herkesin bir anısı vardır ya o yıla dair, bazılarının anısı 12 Eylül sonrası başlar..
Darbe bu kolay değil, her şey bir anda alt üst olmuştur, düzenler bozulup yeni düzenlere alışmak zordur, meşakkatlidir, çoğu aile evlatları için korku içindedir. Evde ki kitaplar saklanır yakılır vs. zaten çoğunuz biliyorsunuzdur tekrar yazmaya gerek yok....

Biz o yıl aile olarak o darbenin daha büyük halini yaşadık...22 Nisan' da. Hayatımızı öyle bir değiştirdi ki, şimdi o yıla dönüp olmasaydı diye düşünmek bile imkansız halde.

Babam iş için çıktığı yoldan bir daha dönemedi. Kullandığı Tır ın frenleri vs. bir şeyleri tutmadığı için, yeni yapılmış yolun üstünde top oynayan çocuklara zarar vermemek için frene basınca duramayınca kırdığı direksiyon ve sonunda bir viyadükten düşüş, hadi o da bir şey değil çünkü kurtulmuş oradan ama hastane de anlayamamışlar ki iç kanaması olduğunu çünkü resmi tatil olduğu için koca hastane de doktor yok...konuşurken gitmiş adam...dediği son söz ise ''ben iyiyim yanımdaki adama bakın siz'' olmuş...

24 Nisan da da Şişli camiinde bir kutunun içinde gördüm en son babamı, pamuklar içindeydi..nedenini anlamadım, niye o kadar çok pamuk vardı ama öldüğünü anlamak çocuk halimde bile mümkündü. Annemin ki de ne akıl ama, artık o acıdan mı nedir bilinmez, eşinin öldüğüne o kadar inanmamış ki kadın. Son dakikaya kadar direnmiş ya, bizi görsün bakın nasıl uyanacak diye yırtmış kendini...çaresiz izin vermişler göstermişler bize....

Sonra evde bir dolu kadın hatırlıyorum..dualar okunuyor, yemekler pişiyor vs. Çocuğuz ya Televizyon istiyoruz ama günah diye açmadılar ya, çocuk o acıya nasıl dayansın, yaramazlık boyu aştı, anlaşılır bir anlaşılmazlık içinde kabullenmek zorunda kaldım artık babamızın bir daha olmayacağını.

Herkes çekip gitti, evde koca bir acıyı ye yiyebilirsen hesabı 12 Eylülden önce aç da kaldık ya biz. Meğer bir amcam bir teyzem varmış ya koca sülaladen bizi seven koruyan kollayan. Dün başımızı okşayıp sevenler bu gün yok olmuştu...

En büyük acı ise okulda yaşadığımız durumdu...çocuklar en acımasız eleştirenlerdir bu tarz durumları. Babası ölmüş diye dalga geçeninden tutun da, en ufak bir şey de benim babam var senin yok diye biten lafları işitmekten artık alışır da olursun ya...tek derdin ders yapmaktır ve eve geldiğinde sıcak bir yemek...

Haa unutmadan benim okumayı iyice söktüğümde ilk okuduğum şeylerden biridir babamın onca sayfa otopsi raporları...biliyorum okuduğunuzda garip gelebilir ama öyle normaldi ki o zaman bize göre. Ölmekle dalga geçmek sanatı diye bir sanat dalı olsa sanırım biz o dalın en usta sanaatkarları olurduk. :)

Eve geldiğinde annen yoktur evde...anneanne seni karşılar ama evde bir hüzün ki boğulmamak mümkün değil. Saatler geçer anne hala yok...sıkı yönetim var ya o zamanlar sokağa çıkma yasağının başladığı andan saatler sonra annem polis eşliğinde gelirdi genelde eve üstü başı ya çamur ya toz toprak içinde..eli yüzü şişmiş. Bir de mezarlık bekçisi vardı o da rahmetli oldu Cemal Amca...Anneanneme durumu anlatırdı yine gitmiş çiçek böcek toplayıp mezarı süslemiş sonra üstüne yatmış...çok zaman da öyle geçti...ah ah adı da çıktı ya o halde ne orospuluğu kaldı ne kahpeliği, nede orda burada dayak yemişliği...kadın acıdan harap, ağlamaktan şişip morarmış gözler, gıdasızlıktan kemikleri de sayılırdı ya...acı öyle çekilmez böyle çekilir hesabı. Sürekli ölmekten bahseder durur ben gidince siz şöyle edin böyle edin derdi vasiyet gibi...

Elektrik kesildi, su kesildi evde yemek yok...komşularımız yetişirdi Fani teyzem simit ve peynirle doyuyurdu bizi. Gülsen teyzem çorba yapardı sıcak sıcak. Anne yok, mezarda kocasıyla birlikte. 6 ay böyle geçti sanırım. Teyzemler geldi gitti akıl verdiler...herkes alıştı da bir annem alışmadı ya eşinin öldüğüne....bir gece cam pervazında kendi kendine konuşurken bulduk, mırıl mırıl bir şeyler anlatıyordu boşluğa.....kardeşim seslendi en sonunda ''Anne sende gidersen biz ne yaparız'' diye...Kadın o boşluğa vedalaşır gibi baktı..sanki bizimle değilde orada olmak istediği o kadar belliydi ki.

Sonrası hayat işte...3 çocuk, çalışmak lazım, alışmak lazım, kendini büyütüp çocukları da büyütmek lazım...daha da 24 yaşındaydı ya annem. Güzel kadın dı  istemedi kimseleri sonradan, tek derdi bizdik..Lafı oldu sözü oldu her zaman malum dul kadındı ya..sanırlar ki dul kadının şeyi açıkta gezer, aklı fikri adamda, heriftedir.

Biz ailece 80 yılında darbelerin şahını yaşadık...sonradan o 12 Eylül hava cıva geldi bize...Kimi topladılar kimi götürdüler ne bilelim biz öyle bir dağılmıştı ki toparlanmak hayli zaman aldı...bir baktık ki sonra Güneş doğmuş yeniden....

Bizim 2. evimizdi Babamın mezarı, hala daha öyledir...Annem bayram seyran günleri kekler börekler hazırlar, bir dolu çikolata şeker alır öyle götürürdü mezarlığa bizi. su döken çocuklara mendil, para yanında börek kek de dağıtırdı, şekerler diğer mezarlara ziyarete gelmişlere dağıtılırdı. Herkes bilirdi ki biz o gün evde yoktuk biz, yani bayramların ilk günü, haftasonları. Babasız ama koca bir Baba Mezarı ile büyüdük biz..O taş ne dert dinledi...Ergenlik dönemlerinde annemi şikayet ederdim, sonra okul durumları, ilk flört, iş güç..en son derdimi de geçenlerde anlattım...adam da yattığı yerde güller açtırmış ya, her şeye rağmen, üzülme kızım hayat hala güzel dercesine....

yaaa işte böyle...dün annemle 80' ler adlı diziyi izlerken hem anllatı hem ağladı da nasıl üzüldüm yeniden...yazmadan geçip gidilmesin. İnsanların ne hikayeleri  var..benim ki bana ağırdı, sizlerin ki size ağır...taşıdıkça da hafifliyor gerçi de, ne bileyim bazen yazılası da geliyor...

Sanırım hiç bir insanı kaybetmeyeyim yanımdan yöremden diye çabalayıp durmam bu yüzden...3 günlük dünya işleri yüzünden bir insana rest çekmekten se yine yeniden kazanmayı tercih ettim ben her zaman. İsteyen hala yanımdadır bende onların yanında..uzaklarımda olmayı tercih edenlerin de ben her daim yanlarındayım...neylersiniz ki insanlık hallerinin en klasik durumlarındayız her birimiz :)

Nickimsiz iyi geceler diler :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder