Translate

1 Eylül 2012 Cumartesi

Datça' dan İstanbul' a uyum :)

Merak etmeyin buraya ayak uydurmak çok da zor olmadı...nihayetinde 2 hafta kalıp döndüm...tekrar gideceğim ama ne zaman dönerim orası belirsiz.

Yani aslında bura da kuş, kelebek, börtü, böcek dolu bir sürü şey yazmam lazım ama yok vallahi öyle bir hissiyat şekli bende...kalas geldim aynen de o şekil giderim. Görünüş hafif entel, dantel olsa da (nedense salaş kıyafet hastasıyımdır da ondan) azıcık yontulmuş bir yönüm, biraz arabesk tarafım, bol miktar da uyuz bölümüm var...kapris ise yeri ve zamanına göre, ama etkin maddesi alınmış olarak sunuyorum isteyene :)

Kısaca Datça' dan kendime katıştırdığım tek şey çekirge,kertenkele, taş, deniz, kaya, orman vs. manzaraları ve en önemlisi yeni arkadaşlar oldu :) Ben süzme salağın tekiyim ya bu güne kadar kimseye çok fazla ön yargılı yaklaşmadım onun için irtibat kurmakta üstüme yoktur...ha yediğim kazıklar ise az önce yazdıklarımın doğrusallığı kadar can acıtıcı bir durum olsa da, maksat insanlık olsun. giren kazık canıma değil, kıçıma girsin mühim değil şeklinde bir mantıksal yaklaşım ise yaşadığım ultra salaklığa şık bir trend katmaktan başka bir şey değil :) Ama yeni tanıdığım arkadaşlarımın bu durumla alakası yok...onlar bana çok iyi yaklaştılar :) Ben genel olarak kendi olurluğumdan bahsediyorum konuyu bağlamak bağlamamında (Şimdi bu kısmı Birol okursa takılır da buraya ha...malum adam Kafka okuyup o kitaplardan sağ çıkmayı başarmış bir şahsiyet...e bende öyleyim..demek ki bende akıllyım yaşasınnnn :) )

Şu an İstanbul da salonun bir tarafına çökmüş trafik sesleri eşliğinde yazıp duruyorum bir şeyler...eski tas, eski hamam, tası tutan bendeniz de aynı bokun soyu işte :) 2 gram Datça gördük diye hayatın sırrına eremedik henüz...saçlarımız da rasta, başımızın üstüne ışıklı hareler oluşmadığına göre ben yine eski benim :)

İlginç bir gözlemim var onu da yazmadan gitmeyeyim...Şimdi buradan giden ve oraya yerleşen insanlar var ya onlar da aslında tam olarak oralı hissedemiyor kendini...çünkü asıl yerli halkı bunlara  uzaylı gibi bakıyor, bunlarda hint malı kılık kıyafet giyip buralara gelip işte orası şöyle, böyle diyorlar ya..komik yani, düşünsenize bir, orada yanından kertenkele geçiyor çığlığı basıyorsun, cırcır böceklerine etmediğin küfür yok, çekirge sıçrasa fare sanıp tabure üstüne fırlıyorsun,dağ bayır dikenli çalı çırpı dolu, eskaza batmaya görsün bir yerlerine zehirlendim ben deyip taaa Marmarise hastaneye koşturan cins var, hele buraya özgü zehirsiz akrep soktuysa alelacele Notere gidip vasiyet yazdıranlardan noter zengin olmuş o derece yani, 5 sene önce adam kaymakam yardımı ile geçiyormuş nerdeyse :) (şaka tabi o kadar da değil ) eee nerde kaldı Datçalı olmak...nereye koydun şimdi o ruhu ??

Kısaca 2 günde Datçalı olunmaz arkadaşlar...bir Can Yücel' in evini tavaf edip, adamın saçının, sakalın değdiği her yeri bir göreceksin, mümkünse aynı tuvalete girip hacet göreceksin oranın halkına cahil cühela muamelesi değil de ermiş gibi yaklaşıp bildiklerinden feyz alacaksın..Can babanın mezanın başında bir cigara tüttürüp çevreye ölgün bir huzurla bakıp doğasını, havasını anlamaya çalışacaksın...hepsini yaptın ama hiç bir şey işlemediyse içine, oraları boş yere işgal etmenin bir anlamı yok...dön gel eski çöplüğüne, pek, pek Cihangir Firuzağa da oturup gördüklerini anlatırsın...o kadar Datça macerası bile yeterlidir :)

Bu arada ben yukarı da yazdıklarımın hiç birini yapmadım henüz...onun için kıçımı başımı yaydıra yaydıra yazıp çizmek oldukça rahat :) sallıyorum ama mantıksal yönü fazlaca ve gözlemlerim doğrultusun da. Tüm bunları yaptığım da tekrar oturur yazarım...bakarsınız uhreviyatından uçup, kendinizi kaybetmişsiniz...ay ben bile inanmadım yazdığıma ama neyse...ay aman gidip yemek hazırlayayım ben, bu gece belki yine bir şeyler yazasım tutar yazarım sizde okursunuz..

Haydi kalın saağlıcakla...

Nickimsiz mutfağa dalar ve yemek yapar...fonda ise Charles Aznavour çalar,  la boheme, la boheme rım rıım rım rım :)))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder